Aydınoğlu Mehmet Bey’in oğlu olan Umur Bey,
1309 yılında, Aydın’ın Birgi şehrinde doğdu. 10 Ocak 1334’de Mehmet Bey’in ölümü üzerine Aydınoğulları tahtına oturtuldu.
Oturtuldu, çünkü; Umur Bey’in kendisinden büyük bir kardeşi ve üç de amcası vardı. Bunu öne sürerek babasının yerine tahta geçmeyi istemedi. Fakat bu işe en uygun kişinin kendisi olduğunu bilen Aydınoğulları’nın ısrârıyla, ittifakla hükümdar oldu.
Aydınoğlu Devleti, bugünkü İzmir topraklarında kurulmuş ve ömrü 113 yıl sürmüş, önemli bir Türk Beyliğidir.
Bu beylik; Bergama, Menemen, Kınık, Dikili, Kemalpaşa kazâları dışında şimdiki İzmir vilâyetini, Söke ve Çine dışında bütün Aydın ilini; Manisa’nın Alaşehir ve Sâlihli kazâlarını, Denizli’nin Buldan kazâsını içine alan sınırlara sâhipti.
1308’e kadar Selçuklular’a, sonra İlhanlılar’a, bu arada 1308 – 1312 arasında Germiyanlılar’a tâbî olmuş, 1335’de bağımsızlığını kazanmıştır.
Umur, Aşağı İzmir’i Cenevizlilerden aldığı zaman, henüz onsekiz yaşındaydı.
Biri İzmir’de, diğeri -o günlerde deniz kenarında olan- Efes’te iki tersâne yaptırdı.
Denize ilk inen ve kendisinin “Gazi” adını verdiği kadırgaya yeşil bayrağını çekip, genç donanmasını peşine takarak 1329 yılında Ege’nin çeşitli düşmanlarına saldırdı.
O sıralarda Ege’de Türklerden başka kimler yoktu ki…
Muazzam donanmaların sâhibi Bizans İmparatorluğu, Venedikliler, Ceneviz Cumhuriyetleri,
tuhaf bir tarîkatin müridi ve savaşçısı olan meşhur Rodos Şövalyeleri, Kıbrıs Krallığı ve Ege’yi bir korsan yuvasına çeviren Haçlı artıkları… Evet, bunların hepsi Gazi Umur’un çarpışacağı düşmanlardı.
O, hepsinden önce Bizans’a çattı. Koparacağı şeyleri kopardığını görünce, Bizans’la hemen dost oldu. Sonra, sırayla diğer yabancı bayraklara çullandı.
Kısa zamanda bütün Ege’yi Türklere haraç veren bir deniz hâline getirdi.
1338 yılı baharında, Bizans İmparatoru’nun yardım talebi üzerine Selânik’i ele geçiren Sırplara haddini bildirdi. Peşinden de Bizans’a karşı ayaklanan Arnavutluk üzerine yürüdü ve bu tehlikeyi de ortadan kaldırdı.
Aydınoğulları’nın otuz yaşındaki hükümdârı, kendisinden 150 yıl sonra Fâtih Sultan Mehmed’e ilham verecek dehâsını gösterip; gemilerini burada karadan yüzdürdü.
350 gemiden meydana gelen donanmasının 300 parçasını kızaklarla karadan yüzdürüp zaman kazanan Gazi Umur’un,
geri kalan 50 gemiyi çektiği kışlağa “Umurbey Limanı” ismi verildi.
1340 yılında tekrar Bizans’ın imdâdına koştu ve donanması ilk defâ İstanbul sâhillerinde demir attı.
Buradan Eflâk ordusuna saldırıp, onları mahvetti. Kontrolü altına aldığı Ege’nin çok daha dışına çıktı ve hem Akdeniz, hem Karadeniz Gazi Umur’dan sorulur oldu.
Bizans İmparatoru Üçüncü Andronikos’un ölümü üzerine, imparatorluk tâcı, on yaşındaki oğlu Kaloyani’nin başına konuldu. Bu olay, yepyeni olayları tetikledi ve Bizans’ın taht kavgaları ister istemez Gazi Umur Paşa’yı işin içine soktu.
Çünkü, İmparatoriçe İren de Aydın Hükümdârı’ndan yardım istiyordu.
1342 yılının sonbaharında 29 bin savaşçıyı taşıyan 380 parça gemiyle İmparatoriçe’nin dâvetine uyup, geldi. Meriç ağzına demirleyip, askerlerini karaya döktü.”Umur” ismi duyulur duyulmaz; Dimetoka’yı çembere alan ve İmparatoriçe’ye baş kaldırmış bulunan İren’in kendi askerleri de, Bulgar çapulcuları da muhâsarayı kaldırıp kaçtılar.
İmparatoriçe İren, Umur Paşa ile karşılaşınca, şaşırdı.
Avrupa’yı kasıp kavuran müthiş şöhretin sâhibi, 33 yaşındaki bu delikanlı mıydı? Avrupa’nın çocuklarını korkutmak için ismi, ninni ve masallara karıştırılmış olan müthiş adam; şu zarif, yakışıklı insan mıydı? Bütün Avrupa’nın, korku ve dehşetten taktığı isimle, “Mor Basan” denilen Türk, bu muydu?
İmparatoriçe, O’nu, hayâlinde saçı sakalı birbirine karışmış, iri cüsseli, korkunç görünüşlü haydut suratlı birisi olarak canlandırıyordu. Tam tersi bir kimseyle karşılaşmış ve çarpılmıştı.
İkisi arasında ortaya çıkan büyük ve târihî aşk, böyle başladı.
Öteden beri Bizans tahtına oturtmayı istediği Kantagüzen’e pek çok defâ arka çıkan Umur Bey; 1345 yılında Küçükçekmece önlerine gelip, İstanbul kapılarına dayandı. O zamâna kadar taht kavgası veren Kantagüzen, O’nun neden tercih ettiği biriydi, bilinmiyor.
Çünkü, bu sırada Umur Bey’in neden acele olarak yurduna döndüğü, târihin karanlığında kalmaktadır.
Fakat Kantagüzen, Gazi Umur’dan gördüğü destek ve yardımlara öyle minnettar kalmıştı ki; reddedileceğini hiç düşünmeden, kızı Despina’yı Umur Paşa’ya teklif etti.
Fakat, Umur Bey, bu teklifi reddetti.
(Despina’nın diğer kız kardeşi Teodora’yı sonradan Orhan Gazi’ye veren Kantagüzen, Osmanlı pâdişâhına kayınpeder olmuştur)
Ne var ki, Umur Bey’in reddettiği teklif, Dimetoka’da Kantagüzen’e misâfir olduğu bir gece, çok daha başka şekilde karşısına dikildi; O’nu kendi yatak odasına çeken Despina, gözyaşları içinde Gazi Umur’a yalvardı.
“Ya benimle evlen, yâhut da başka şekilde berâber olalım!”
yollu yakarmalara karşı koyan genç adam; Despina’nın gençliği ve güzelliği karşısında sarsılıp, ucuz ve mertliğe aykırı bir davranış içine girmedi. Bu bâkir kaleye el uzatmadı. Tıpkı, savaş meydanlarında olduğu gibi!
1348 yılı, Mart ayında İzmir liman kalesini Haçlılardan geri almak üzere, yiğit askerlerinin en önünde kaleye tırmanırken; yukarı bakmak için miğferini geri ittiği sırada, alnından aldığı bir ok darbesi, Gazi Umur’u şehîd etti.
Birgi’de, babasının yanına defnedildi.
Bu büyük Türk Akıncısı, 18 yaşından, şehit düştüğü 39 yaşına kadar karada ve denizde toplam 26 gazâ yaptı. Hiçbir yenilgi görmedi. O’nun kurduğu Aydın donanması, sonradan Osmanlı denizciliğinin nüvesini teşkîl etti.
Halk; Umur Bey’in Hazret-i Peygamber’i dört büyük sahabesiyle birlikte rüyâsında görerek
şehit düşeceği müjdesini daha önceden aldığına inanmış ve bu rüyâyı hikâyelerle süslemiştir.
Bu efsânevî kahramanın kadınlar üzerindeki tesiri ve çekiciliği ise, ayrı bir makale konusudur.