Bu yol yürünecek azîzim.
Bu uzun yol -başka yol yok- yürünecek!
İnsan, ya yürüyecek ya da sürünecek; amma bu yol yürünecek!
En emîn yolculuk, kervanla yapılandır.
Kendini kervandan ayrı görme, başına çoraplar örme!
Atını bâzı bâzı aykırı sürme.
Kervandan birilerine kızıp, öfkelenmek, kervancının gücüne gider.
Sonra, ‘‘Mal Sâhibi” ne der?
Bu develer birer nefer. Kervanın dirliği, neferlerin birliğine bağlı.
Her bir deve, Kervanbaşı’na bağlı. Sen, deveni zaman zaman aykırı sürme!
Çünkü bu yol, yürünecek dostum.
Kervanla yürümek dâimâ emniyetli ve makbûldür. Üstelik ne Kırkayak’sın, ne Salyangoz; insansın, insan!
Sürünmek yakışmaz, yürümeye bak! Ve ben de develerden bir deveyim;
hem, seni sevdiğim muhakkak!
Öyleyse tefrikayı bırak! Sırf seni sevdiğim için bile, koca kervanı sevebilirsin. Kaldı ki kervanbaşı dururken benim sevgim, devede kulak.
Varsın olsun; bu kervanda bir devenin herhangi bir kulağı olmak bile büyük devlet.
Zîrâ bu yol –başka yol yok- yürünecek azîzim.
Dertler dizi dizi, çile katmer katmer de olsa, yolun sonu selâmet.
Öyleyse adın Eyüp olmasın varsın, sen sabret dostum… Sabret, seyret!
Eğer bâzı bâzı sabır dizginleri elinden kaçarsa, ben dostunu îkaz et!
De ki benim paslı kulaklarıma: ‘‘Her birimize katlanan Kervanbaşı’nın aşkına hürmeten, sen de bana katlan! Böylece kanatlan…”
Ellerinden, gözlerinden öperim; inan!