“Dedem koruk yedi, benim dişim kamaştı!”
Bu atasözü, İsrail’in Allahsız çetelerince girişilen en son ve gerçek soykırımı açıklamakta âdeta bir anahtar vazîfesi görmektedir. Bugün can veren, feryâd eden mâsum Filistinliler’in dedeleri eğer Yahudi altınlarına tamah ederek vatan topraklarını satışa çıkarmasalardı; Osmanlı’yı arkadan hançerleyip İngilizler’in kucağına oturmasalardı, dünyânın yalnızca seyrettiği şu katliamlar elbette yaşanmayacaktı.
Bu acı gerçeğin peşine şu noktayı da eklemek gerek ki; başta Amerika ve diğer Batı ülkeleri İsrail’in hunhar cinâyetlerini sükût ederek alkışlarken, İslâm ülkelerinin durumu ve tutumu ise çok daha yürek yakıcı ve Müslümanlar adına tam bir “yüz karası”dır.
Hangi dinden ve hangi ırktan olursa olsun,
“insanım” diyen hiçbir canlı mahlûkun kabûl edemeyeceği işgal ve sivillerin katli, Müslüman ülkelerin devlet adamları tarafından -nasıl oluyor da- böyle “sünepe”, böyle “şerefsiz” bir suskunlukla karşılanıyor?
Çünkü, dünyâ Müslümanları arasında herhangi bir birlik söz konusu değildir; bu ülkelerin yönetiminde bulunan sözde “liderler”in tek endişesi işgal ettikleri koltukları korumaktır; Karun gibi, debdebeli hayatlarını sürdürmek ve işkembelerini şişirebilmektir. “İslâm bunun neresinde”dir?
Şüphe yok ki, dünkü Filistinli Araplar’ın o târihî hatâsı bir bahane olarak ileri sürülerek haydut İsrail devletinin cinâyetleri mâzur gösterilemez. Fakat asıl sorulması gereken sual, İslâm ülkelerinin parça bölük hâli, yâni İslâm Dünyâsı’nın kahreden durumu ile ilgili olmalıdır. Türkiye’de ve dışarıda politikacıların İsrail’e gösterdiği tepkiler tam bir “palavra”dır ve zerre kadar ciddiyet payı olamaz!
Ticarî anlaşmalar, karşılıklı ihâle ve menfaatler ön plândadır.
Delikanlı pozlarında verilen demeçler sâdece ve sâdece iç politikaya yönelik; kendi seçmen kitlesi nezdinde puan kazanma gayretinden başka hiçbir mânâ ve değer taşımayan hokkabazlıklardır. Türk milleti, bu soytarılıklar için de “Çevir, kaz yanmasın!” diyerek, manzarayı net ve kısa olarak anlatır.
Bizde de böyledir, dışarıda da… Hattâ bizdeki durum, çok daha seviyesiz! Kürtçe televizyon kanalları, Nâzım Hikmet’e yeniden vatandaşlık verilmesi gibi hokkabazlıkları da aynı parantezde görmek, bu ülkede “gerçeği” görmektir. Bu işler daha önceleri yapılsaydı insana şimdiki kadar dokunmaz, milletin şeref ve haysiyeti rencide olmazdı. Ama şimdi?
Yaklaşan mahallî seçimlerde “kurbağa bakışlı Osman”ın elinden Diyarbakır belediyesini alabilmek için televizyon kanalı,”ebedî muhalefet CHP” ve diğer sol kesimlerden oy kapabilmek için de Nâzım’a vatandaşlık!
“Vatan bunun neresinde?”
Bunlara ek olarak bir de zavallı Filistin üzerinden kendi tabanına “İsrail’e kafa tutarak”(!) mesaj vermişsen, işlem tamamdır. Malı götürdüğünün resmidir. Artık bundan sonra hiç kimse şu eski türküyü mırıldanmamalı:
“Şeytan bunun neresinde?”