Tren, uzun zamandan beri istasyonda bekliyordu.
Hemen yanımızda bir başka tren vardı ve yolcular, pencerelerden uykulu gözlerle dışarıyı seyrediyorlardı.
Bu can sıkıcı bekleyiş nihâyet sona erdi. Tam karşımda oturan yaşlıca adama:
—Şükür… gidiyoruz, dedim.
İhtiyar, tatlı bir gülümsemeyle:
—Hayır, dedi, giden biz değiliz; öbür tren! İnsanın gözü nasıl da aldanıyor, değil mi?
Dikkat edince hakîkaten hareket hâlinde olanın diğer tren olduğunu fark ettim. Yaşlı adam ise konuşuyordu:
İnsanoğlu bu!..Tutmuş,zaman diye bir hayâl uydurmuş…sonra kendisini sâbit,zamânı da geçip gidici olan bir nesne diye kabûl etmiş. Hâlbuki zaman diye geçip giden bir şey yok. Hep aynı vaktin içindeyiz ve geçip giden biziz! Biz insanlar! Hep bir aldanışın peşindeyiz.
Göz nasıl biraz önceki gibi aldanıyorsa, düşünceler de aldanış hâlinde! İki trene biraz şuurlu bakınca; yürüyenle duran nasıl ayırt ediliverdi ise, hayat da böyle!
Ama insanların çoğu, böylesini seviyor. Hayâta şuurlu bakmasını bilemediğimiz için hayâlle hakîkate yer değiştirtiyoruz ve elbette hayâl ile de mes’ud ve huzurlu olamıyoruz.