(Zenciler, sarayın bütün işlerine hâkimdirler.
Kadınlara onlar nezâret ederler. Sarayın geri kalan kısımlarından ayrı, kendileri için özel bir dâire vardır. Söz konusu zenciler son derece intizamlı ve gayretli muhâfızlardır ki, bu yarım erkekleri aldatabilecek kurnazlıktaki kadın daha anasından doğmamıştır.
Harem ağaları, efendilerinin çok kıskanç olduklarını bildikleri için, vazîfelerine dört elle sarılmışlardır. Bâzen bir kadına yalnız bakmış olmak bile, o cür’etkâr erkesin hayâtına mâl olabilir.
Pâdişahların kadınları, kızları bahçeye çıktıkları zaman bostancılar ve bahçıvanlar surların etrâfını çevirirler, uzun kazıklara perdeler, tenteler geçirip, siper ederler. Kendi yüzleri denize dönük olarak, hanım sultanların dışarıdan görülmelerine engel olurlar.
Kendileri de, Haremağaları tarafından farkedilmek korkusuyla bu tarafa bakamazlar.
Aksi takdirde kelleleri derhâl gider.
Kıskançlık o derecededir ki, kadınlar bahçedeyken kayıkların, gemilerin saraya dört yüz kadem yaklaşmasına izin verilmez. Özel olarak bekletilen tüfekli nöbetçiler, yaklaşanlara ateş eder, denizde geniş bir çark çevirip uzaklaşmaya onları mecbur ederler.
Pâdişahın İçoğlanları ile vazifeli olanlar da gene Haremağaları’dır. Söz konusu içoğlanları, genellikle Müslüman edilmiş Hıristiyan çocuklarıdır. Bunlar, sekiz yaşla yirmi yaş arasında, sarayda büyük bir titizlikle yetiştirilir.
Bâzılarına ok atmak, mızrak kullanmak, ata binmek, yarışmak, güreşmek, okumak, yazmak, şarkı söylemek(mûsıkî eğitimi demek istiyor) öğretilir. Bâzılarına da istidatlarına göre başka şeyler öğretilir.
Ama hepsi de mecburen Müslümanlaştırılırlar.
Bunlar arasında iyi yetişenler büyük mevkîleri işgâl eder. Kaabiliyetsiz olanlar ise yaptıkları işe göre maaş bağlanarak birkaç senede saraydan çıkarılırlar. Gerektiği zaman bunlardan sopa kırbaç esirgenmez.
İçoğlanlar, oda oda taksim edilmişlerdir. Koğuşta kalabalık şekilde yattıkları için, Haremağalarının göz hapsinde tutulurlar. Birbirlerinin yatağına yatmasınlar diye titizlikle kontrol altında tutulurlar.
Çünkü İçoğlanları hadım edilmemişlerdir.
Bu delikanlılar arasından kırk tânesi Hünkâr’ın en yakın işlerine ayrılır. İçlerinden dört tânesi, en önemli işlere ayrılırlar; Pâdişahın kılıcını taşıyana ‘’Silâhtar’’, yağmurluğunu taşıyana “Çuhadar”, ibriğini taşıyana “İbrikdar”, içme suyunu taşıyana da “Küpdar” denir.)