Elçilere Yapılan Muâmele
Bir elçiye; Türk topraklarına ayak basar basmaz kendisini karşılayan vazifeli memur tarafından “Zât-ı Şâhâne’nin Misâfiri” ünvânı verilir.
Elçiye bu şekilde muâmele edilmesi, bunun, bir Türk geleneği olmasından veya çok eski devirlerden kalma umûmî bir misafirperverlikten ileri gelebileceği gibi, elçiye duyulan hürmetten yahut Sultan’ın kudret ve azametini göstermek arzusundan da doğabilir.
Sebebi ne olursa olsun, Türkiye’ye geldiği andan başlayarak bütün ikameti boyunca elçinin her türlü ihtiyacının Bâbıâlî tarafından karşılandığı yahut ona oldukça mühim bir nakdî/para/ tahsisat bağlandığı muhakkaktır. (….)
… İstanbul’a ulaştığında, vezir tarafından tebrik ve tâzim/saygıyla muamele/ edilen elçi, daha sonra emrine verilen ve kendisine pek bayağıca dalkavukluklar yapan kalabalık bir Rum ve Ermeni grubunun ziyâret, iltifat ve yağcılıklarına hedef olur.
Genel Güvenlik
İktidarın sûistimâline, yönetimde görülen rüşvet ve diğer kusurlara rağmen Türkiye, teb’anın/halkın güvenliğini vikâye etmek/sağlamak üzere alınan tedbirler güvenlik ve zâbıta bakımından örnek gösterilecek derecede mükemmelliktedir.
Yankesicilik, ev soymak veya yol kesmek gibi olaylar Türkiye’de bilinmeyen, meçhul şeylerdir. Savaşta veya barış zamânında yollar hep aynı derecede ve evler kadar önemlidir.
Bütün İmparatorluğu tam bir güvenlik içinde baştan başa dolaşmak her zaman için mümkündür.
Bilhassa hareketli ve işlek olan yollarda çok sayıda insanın gidip geliyor olmasına rağmen, çok az veya yok denecek kadar olayın cereyan etmesi, hayrete düşürecek bir şeydir.