*Bir gün bana, hamamda, sevimli bir insan hoş kokulu bir kil verdi. Kil’e dedim ki:
“Mis misin, yoksa amber misin? Gönlü alıp giden kokundan ben sarhoş oldum!”
Kil ,”Ben, dedi, değersiz bir kildim, ama, bir süre gülün yanında kaldım. Arkadaşın olgunluğu bana işledi. Yoksa yine ben aynı toprağım.”
*Dünyâya her gelen yeni bir binâ yaptı ve bir gün konağını başkası için boşaltıp gitti. Öteki de böylesine bir hevese düştü, ama kimse bu binâyı tamamlayamadı. Sen de kalıcı olmayan sevgiliyi dost edinme! Bu zâlim dünyâ, dostluğa değmez.
*Ömür, temmuz güneşi karşısında kardır. Pek azı kalmışken bile sâhibi gaflet içinde. Ey çarşıya eli boş giden, korkarım, mendilini dolu getiremezsin. Ekinini tâze tâze yiyen, harman vaktinde başak toplar.
Sâdî’nin öğüdünü can kulağıyla dinle: İşte yol böyle; adam ol, yürü!