ÇOCUKTUM, ufacıktım, ama yüreğimde koca bir dert, koca bir acı, koca bir ateş vardı. Hüzün müydü, melâl miydi, istek miydi, hasret miydi, neydi ki?
Ben büyüdüm o büyüdü. Yel esti eyyam geçti… Günler günleri, geceler geceleri, aylar ayları, yıllar yılları kovaladı durdu. Artık onu içime sığdıramaz oldum. Bu, ne hüzündü, ne kederdi, ne sevinçti, ne istekti, ne de melâl…
Meğer bu, senden bir haberci, bir sözcü, bir müjdeciymiş, ne bilirdim ben?
Sâmiha AYVERDİ, HANCI
Sakın ipek kurduna, kozasının içinde mahpus olduğu için acıyıp hanesini viran etme… Bil ki o, bu tenhalıkta hoş ve sarhoştur.
Ey benim Allah’ ım emret ki, sana sığınmış olan gönlü de, kimse hücresinden çıkarmaya kalkışmasın…
Sâmiha AYVERDİ, HANCI
Baht mısın, tâlih misin? Kâr mısın, zarar mısın? Çile misin, safâ mısın ? Nîmet misin, mihnet misin? Av mısın, tuzak mısın? Şirk misin ,îman mısın? Çarp, yık… sür götür,ey gönüller fırtınası!
Sâmiha AYVERDİ, HANCI
“Hüzün kapımı çaldı. Vuruşundan tanıdım. Kim o, demeye kalmadan itip içeri girdi.
Kızdım. Nedir bu destursuz geliş? dedim. Kahkahalarla gülmeye başladı.
Hakkı da var ya…Kendi çatısı altına izinle gireni de kim görmüş?”
Sâmiha AYVERDİ, HANCI