Resûlüllah’ın ahlâkı, Kur’an ahlâkıdır.
Cenâb-ı Hakk: “Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık”(En’am, 38) buyurmuştur. Şu hâlde, zâhiri edebe riâyet edenler Sûfiyye’nin arasına girerler. Onlardan sayılırlar.
Dervişlerin âdâbına riâyet etmeyenler, içlerinde dahî bulunsalar onlardan sayılmazlar. Bu sözler, sûfilere gizli değildir.
Çünkü, onlardan oldukları ancak âdâb ve terbiyelerine riâyet etmelerinden belli olur.
Sen de şer’î esaslardan ayrılma!
Kıskananlar, varsın seni kıskansınlar ve sana iftirada bulunsunlar, aldırma!
Bana iftirâ edenden korkmam. Allah katında tertemiz isem, isnatlarından arınmışsam, onların iftirâ ve bühtanları bana zarar veremez.
Ey sâlik, kendini beğenmek belâsına sakın düşme!
Kibirlenme, böbürlenme! Çünkü, bu gibi vasıflar kişiyi helâka sürükler. Halkı hakîr, kendini büyük görenlerin, Allah’a giden yolları kapalıdır.
Gerçekten, ben kim, sen kim birâder? Her birimiz birer miskiniz. Başlangıcımız murdan bir su, sonumuz kokmuş bir leşten ibâret değil midir?
İnsan vücuduna şeref kazandıran hiç şüphe yok; akıl cevheridir. Nefsi kıskıvrak bağlayan da ancak akıl cevheridir.
Ahmed’er-Rifâî Hz.