Eğer bir akıl, nefsi kayıt altına alamıyorsa, ona akıl denilemez.
Akıl ancak nefsânî arzuları kayıt altına aldığı sürece itibar görür. İmdi kişi bu cevherden mahrum kalırsa, vücudu boş bir ağırlıktan ibâret kalır.
Hiçbir değer arzetmez. Fakat, aklı mükemmel olup da kemâle ererse, işte o zaman o insan, o cevher sâyesinde kralların tacı olur.
Akıl mertebelerinin başında, kişiyi yalan ve bencillikten kurtarması gelir.
Boş iddialardan, alırım veririm gibi gülünç sözlerden alıkoyması gerekir.
Akıl cevheriyle süslenen kişide akıl, en üst dereceyi ihrâz eder. Ne var ki kişi, yine tevâzûdan vazgeçmemeli… ilk yaratılışını ve son gireceği yeri düşünmeli!
Bu ikisi arasında, itidalden ayrılmamalı! Söz ve davranışlarını ona göre ayarlamalıdır.
Hakk’ın nasihati, her Müslümanın kalbinde mevcuttur.
İnsanın, kendinden vaaz ve öğütlerden kat’iyen yararlanamaz. Kalbini gaflet perdesi bürümüş biçâre, edilen vaazlardan nasıl faydalanabilir?
Sehl Hazretleri der ki: “Yürekteki karanlık, gaflettir. Gaflet, kalbin kararmasıdır. Bu gerçekten de doğrudur. Çünkü Allah Rasûlü: “İnsan bedeninde bir et parçası vardır.
O et parçası doğru olursa vücut doğru… Bozuk olursa, bütün vücut bozuk olur. İşte o et parçası Kalp’dir” buyurmuşlardır.
Ahmed’er-Rifâî Hz.