Vefâ’ya Dâir
Alman şairi Goethe, der ki:
“Herkes Almanca konuştuğu için, kendini dil âlimi zanneder.”
Ne yazık ki, bizde de herkes kendini hem dil hem de din âlimi zannediyor.
Zanlara dayalı, câhilâne ve öğretmensiz… kulaktan dolma fikirlerle yaşayan insan, Hazreti Peygamber’i ne derece anlamış olursa, olsun… nasıl severse sevsin; saygıya lâyıktır, yeterlidir.
Ancak… Eğer hem böyle yarım bilgi sâhibi ve hem de çevresindeki insanları kendine benzetme gayretinde ise bu, kötü!..
Zîra bizim yolumuz:
“Senin dinin sana, benim ki bana!” dan geçer.
Bize, sor öğren! diye emredilmiş. “Söyle… emirler yağdır!” diye değil.
Biz; sormadan söylüyor, öğrenmeden biliyoruz. Çevreye nizam vermeye çalışıyoruz. Kısaca öğrencilik yapmadan öğretmenlik, kulak olmadan dil olmak iddiasındayız.
Halbuki bu, tersine bir iş… İnsanlaşmak istîdadıyla yaratılan beşere, böylece: “Hayır, sen çamurlaş!” demiş oluyoruz.
Neden böyle demiş oluyoruz?
Çünkü biz -meselâ- direksiyonda oturan şoföre ısrarla, arkasına bakarak yol almasını öğüt verecek kadar tersine davranıyoruz. Şoför, önüne ve dikkatle önüne bakacak ki, araba devrilmesin.
Düşünün, bu yolları bilir gibi… hiç olmazsa bir otobüsü yüz metrecik yürütebilirmiş gibi ukalâlık yaparak; câhili olduğumuz İNSAN ve insanın ilerlemesi hakkında iddialarda bulunuyoruz.
Şoförün gidiş istikametine bakması gibi, insanın da bütün dikkat ve enerjisini kendi içine yöneltmesi gerekirken, onun bakışlarını tamâmen işin kabuk tarafına çevirmenin…
Onu çeşitli kaba anlayışlar, katı hükümler, basit ve zekâ özürlü yorumlarla yanıltmanın, koca bir mes’uliyet ve vebâl olduğunu bilebilsek…
Evet, işin kabuk tarafı yâni şekil gibi görünen kısmı da mühimdir fakat, biz bu meyve, her meyve gibi, kabuktan ibâret değildir demek istiyoruz.
Meselâ yumurtayı da kabuklu yaratan Allah, o sıvı karakterli asıl gıdâyı, o büyük nimeti, işte bu sert kapla muhâfaza etmiş ve biz insanlara kan ve can olması için, öylece sunmuştur.
Eğer, bir an o kabuğu yok saysak, sarı ve beyazdan ibâret o san’at hârikası gıdâyı nasıl muhâfaza ederdik?
Ama yenilen kısım, hiçbir zaman kabuk değildir. Kabuk, asıl yumurtayı korumak için yaratılmıştır.
Biz insanların da kabuğu var.
Dış görünüşümüz de önemli… Kılık kıyâfet, şekil! Fakat bütün bunlar, gâye değildir. Gâye, bunlarla örtülüp saklanan öz cevherimize ulaşmak, oradan gıdalanmak, onunla beslenmektir.