SORU:
“Hangi denizdir, nasıl denizdir o ki; kıyısı sözdür, dibinden nasıl bir inci çıkar?”
Varlık bir denizdir, söz de kıyısı. O denizin sedefi harf, incileri gönüldeki bilgi.
Her dalgası rivâyetlerden, Allah’ın buyruklarından, hadislerden binlerce iri tâneli ve değerli inciler çıkarır.
Her an o denizden binlerce dalga kopar da yine de bir dalgası eksilmez.
Bilgi, o ulu denizden meydana gelir… Bilgi incisinin sedefi de sestir, harftir.
Mânâların, bu makâma tenezzül edince birer surete bürünmeleri zaruridir.
Duydum ki; Nisan ayında sedef, denizin dibinden çıkar ve suyun yüzünde ağzını açıp bekler.
Denizden de bir buğu çıkar, sonra yine Allah’ın emriyle su olup, denize yağar.
Sedefin ağzına o Nisan yağmurunun birkaç zerresi düşer. Sedef, ağzını sımsıkı yumar;
Gönlü dolu olarak denizin dibine kadar dalar… İçindeki yağmur zerresi, bir inci olur.
Dalgıç, denizin dibine dalıp o sedefi çıkarır, içindeki inciyi elde eder.
Senin bedenin de kıyıdır…Varlık, denize benzer; o denizin buğusu feyizdir, yağmur da Allah’ın isimlerinin bilgisi.
Akıl, o büyük deryanın dalgıcıdır, torbasında yüzlerce inci var.
Gönül, bilginin kabı durumundadır. Gönüldeki bilginin sedefi de harf ve sestir.
Nefes, çakıp parlayan şimşek gibi o harfleri sürüp götürür… O harfler, dinleyen kişinin kulağına varır.
Sedefi kır da iri ve değerli inciyi çıkar… Kabuğu at da o güzelim içi al.(*)
(*)Gülşen-i Râz – Şeyh Mahmud Şebüsterî, Tebriz yakınlarındaki Şebüster’de doğup, Hicrî 718 ilâ 725 yıllarında gene orada vefat etmiştir.