Bir ibret vesikası olması açısından ele aldığımız Gülşenî, Kayserili Âşık Gülşenî’den başkası değildir..
Yaşadığı devirde pek kendini göstermek istemeyen, kendini zikre ve nefis terbiyesine vermiş olan bir derviş şairdir Gülşenî..
Her zaman büyük davetlere çağrılmamasına rağmen; eşraftan olan ve kendisini samimi olarak seven bir arkadaşı düzenlediği davete Gülşenî’ yi de çağırır. Hazret çağrıldığı bu dâvete icâbet eder amma kendisine kapının hemen dibinde bir yer bulup, oraya oturur.
Daha sonra beklenen en önemli misâfir de gelmiştir.
Kapı dibinde oturan tanımadığı kişiye yukarıdan şöyle bir göz atıp, daha sonra da ev sahibine “Kim bu?” anlamında kafasıyla hafifçe işâret eder..
Eder de, ev sahibi ile birlikte Gülşenî de fark etmiştir bu küçümser olayı..
Hemen ayağa kalkıp şu müthiş dörtlüğü söyler:
“Tarassut etmeyi sanmayın ki bir âlî nesebtendir.
Oturmak meclis- i pa’ida, hayâ ile edebdendir.
Tarassut eyledi gerçi Tebbet mâfevke-i İhlâs’a;
Lâkin biri Medh-i İlâhî, biri zem’ mi Leheb’ dendir.”
Bugünkü Türkçe ile açıklayacak olursak;
“Yukarıdan bakmayı sanmayın ki yüksek bir soydan gelmedir.
Mecliste ayakucunda oturmak, ahlâktan ve terbiyedendir.
Gerçi yüksekten baktı (yani daha üstte idi) Tebbet sûresi İhlâs Sûresine
Lâkin biri Allah’ı methediyor, diğeri Ebû Leheb’i kınıyordu.”
Bu yakıcı sözler karşısında artık söylenecek hiçbir söz, verilecek cevap kalmamıştır..
Davet de başlamadan sona ermiş, bu güzel mısra’lar da tüm güzel ruhlara örnek olsun diye bu günlere kadar yaşamış, yaşatılmıştır..
Ne mutlu örnek alanlara..
Esat ANIK