Aziz Mahmud Hüdayi [1542-1628]
•Aziz Mahmud Hüdayi 1542-1628 yılları arasında yaşadı. Koçhisar’da doğdu, ilk tahsilini, çocukluğunu geçirdiği Sivrihisar’da yaptı. İlim ve irfanını artırmak için İstanbul’a gitti. Bir yandan medrese tahsilini yaparken, öte yandan bir Halveti şeyhinin sohbetlerine devam etti. Medreseden hocası olan Nasırzade Edirne, Şam ve Mısır’a resmi görevlerle gidince Hüdayi’yi de birlikte götürdü, oralarda kadılık yaptı. Böylece Osmanlı Devleti’nin değişik bölgelerini tanıdı, bigi ve görgüsü de artmış oldu.
Mısır’da iken Kerimüddin Halveti’nin sohbetlerine katıldı ve ondan manevi eğitim gördü. iki üç yıl Mısır ve Şam’da kaldıktan sonra Bursa’ya geldi. Bursa’da müderrislik ve kadılık görevleri yapıyordu. Bir yandan da Üftade’nin tasavvuf sohbetlerine devam etti. Kendisini ilginç bir mahkeme olayı sonunda tanımıştı. Bir gece rüyasında cennetlik zannettiklerinin cehennemde, cehennemlik zannettiklerinin de cennette olduklarını gördü. Bu durum kendisine çok tesir etti. Zihni alt üst oldu. Öğrenciliği sırasında ve sonraları tasavvuf ve tarikatle ilgisi olmuştu, fakat bu defa durum daha ciddi idi.
Otuz altı yaşında olduğu halde Üftade’ye intisab etti. Üç yıl içinde tasavvuf eğitimini tamamladı. Bu eğitim çok çetin oldu. Mürşidine verdiği söz üzerine malını mülkünü dağıttı, resmi görevlerini bıraktı ve nefsini yani egosunu ayaklar altına alabilmek için çok sıkı bir riyazete girişti. Üftade’nin emri ile sokaklarda ciğer sattı. Bütün bunlar, o zamana kadar elde ettiği maddi-manevi mevkilerden, ulaştığı şöhretten dolayı kapılabileceği olumsuzluklardan kendisini kurtarmak için gerekliydi. Böylece benlik, kibir, gurur gibi zararlı huylardan kurtuldu, ruhunu kuvvetlendirdi. Bu yolda kural açıktır:
Boşalmadan dolmak yoktur.
Sonunda kendisi de irşadla görevlendirildi. Sivrihisar’a gitti. Üftade’nin ölümünden sonra bir müddet Rumeli’de dolaştı. İstanbul’a geldi. Üsküdar’a yerleşti. İlim ve irfanıyla kısa zamanda kendini kabul ettirdi ve Fatih Camii vaizliğine tayin edildi. Bir yer satın alarak tekkesini yaptırdı, sonra burası aynı zamanda cami oldu. Üsküdar’daki bu tekkesi her zümreden insanla dolup taştı. Tesir ve nüfuzuyla devrindeki padişahların hürmetini kazandı. Onlara mektuplar yazdı. III. Murat, III.. Mehmet, I. Ahmet, II. Osman ve IV. Murat Hüdayi’ ye saygı duyardı.
Menkıbeye göre Sultan I.Ahmed rüyasında Avusturya kralıyla güreş tutmuş ve yenilmişti. O zaman rüya tabirciliği yaygındı.. Padişahın rüyasını kimse hayra yoramamıştı, o yüzden hükümdar üzgündü. Adamlarından biri, olayı Hüdayi’ye sordu. O da şöyle yorumladı: Yeryüzü sağlam bir yerdir. İnsanın sırtı da en güçlü ve sağlam tarafıdır. Güreşte padişahımızın sırtının yere gelmesi, iki güçlü unsurun birleşmesi demektir. Sonuç olarak bu rüya sultanımızın Avusturya kralına galip geleceğinin bir işaretidir.
Bundan sonra Sultan Ahmed’in Hüdayi’ye sevgi ve ilgisi çok arttı. Saraya teklifsiz gidip gelir oldu. Bu ziyaretlerinden birinde Hüdayı abdest alırken padişah ibrikle eline su döküyor, Valide Sultan da elinde havlu bekliyordu. Bu sırada Valide gönlünden, Şeyh efendi bir keramet gösterse de içimiz açılsa, diye geçirmekteydi. Abdestini bitirince Hüdayi:
“Valide, benim gibi bir aciz kimseye koskoca padişah abdest suyu döküyor, valide sultan da peşkir tutuyor; bundan büyük keramet olur mu?” dedi. Böylece hem onun isteğine cevap vermiş, hem de keramet konusunu fazla büyütmemek, olağanüstü şeyler peşinde koşmamak gerektiğini vurgulamış oldu.
Sultan Ahmet Camii’nin temel atma töreninde duayı Hüdayı yaptığı gibi, caminin ibadete açılışında ilk hutbeyi de o okudu. IV. Murad’a tahta geçişi sırasında saltanat kılıcını kuşattı. Devlet ileri gelenlerinden ve devrin bilginlerinden dergahına devam eden çok kimse vardı.
Aziz Mahmud Hüdayi’nin Arapça ve Türkçe otuz kadar eseri vardır. Bu kitapları ve altmış kadar halifesiyle, Anadolu ve Balkanlardaki dini-tasavvufi hayat üzerinde derin etkisi oldu. Edebiyat ve musikı yönü de kuvvetli idi. Genel olarak Yunus tarzında olmak üzere şiir ve ilahıleri ve bunlardan oluşan Divani vardır. Şiirlerinden bir çoğu bizzat kendisi ve başkaları tarafından ilahı formunda bestelenmiştir. Türbesi, kütüphanesi ve camiinin de yer aldığı Hüdayı Külliyesi Üsküdar’da bugün de ayaktadır. Üsküdar meydanının sağ tarafındaki yamaçlarda, dar sokaklar arasındaki bu külliye, cami içindeki değerli hat örnekleri ve güllerle dolu küçük, bakımlı bahçesiyle maneviyat ve huzur dolu bir mekandır.
Aziz Mahmud Hüdayi’nin bestelenmiş bir ilahisi şöyledir:
Buyruğun tut Rahman’ın
Tevhide gel tevhide
Tâzelensin îmanın
Tevhide gel tevhide
Yaban yerlere bakma
Canın odlara yakma
Her gördüğüne akma
Tevhide gel tevhide
Zâhirde kalan kişi
Güç etme âân işi
Gider gayıi teşvîşi
Tevhide gel tevhide
Sen seni ne sanırsın
Fânîye dayaınrsın
Uş bir gün uyanırsın
Tevhide gel tevhide
Hüdâyî’yi gûş eyle
Şevke gelip cûş eyle
Bu kevserden nûş eyle
Tevhide gel tevhide
(*)Prof.Dr.Mehmet DEMİRCİ,Gönül Dünyâmızı Aydınlatanlar,Mavi Yayıncılık-2005 İst.