Kökü geçmişte bulunmak, geçmişe sımsıkı bağlı, geleceğe ise kapalı olmak mânâsına gelmez. Bu, tabiat kanununa aykırıdır. Bir şey ki var olmuştur, büyüyecek, gelişecek ve ileriye atılacaktır. Yapılacağı inşâ yerine yapılmışı tefsirde ısrar etmek, dönen dünya üstünde, olduğu yere mıhlanıp durmağa çalışmak gibidir.
“Dünya koşuyorken yolun üstünde yatılmaz”
Eğer geçmişe hayranlık, tarihe dönük bir rehâvet içinde avunmaktan ibâret kalırsa bu, bir millete hamle güğcü veremez.
Yahyâ Kemâl’de “Kökü mâzîde olan âtîyiz” söyleyişinde ifâdesini bulduğu gibi, gelecek, âtî olmak şarttır. Fakat sırrını, özünü geçmişten alan bir gelecek.
Bugün Türk Milleti’nin elbette zamanın îcâb ettirdiği bir tefekkürü, mîmârîsi, edebiyâtı, san’atı ve mûsıkîsi olacaktır. Lâkin, bu san’at ve tefekkürü besliyecek, ana damarlar gıdâlarını nereden alacaklardır? Mesele buradadır. Dışardan mı, kendimizden mi?
Türk mîmârîsi gelişen tekniğe ve değişen şartlara uyarken ruh ve mânâ bakımından da dünyâyı taklide mecburmudur? Buna muhtaç mıdır?
Asırlar içinde coşa köpüre çağlayan hamâsetin, aşkın, mânâ âleminin coşkunluklarını nağmeye döken bir mûsıkî “Batı Mûsıkîsi bizimkinden üstündür” zehâbiyle terk edilebilir mi? Düşünülmeye değmez mi?
İşte meselelerimiz bunlardır. Geçmişteki kıymetlere yüz çevirmek, asırlarca san’at ve fikriyâtımızı besliyen ana damarları kesmek olacaktır. Bu kıymetlere sâdece hayranlıkla bakmak kalıplarnın müdâfii olmak ise bize çok şey kazandırmayacaktır.
Dâvâ geçmişi geleceğe aşılayabilmektir. Millete hamle yaptıracak ilericilik asıl budur.
İlhan Ayverdi