Buyurun bakalım.. Bunu da mı yanlış anlıyoruz? Yüzü botokslu, gözleri sürmeli devrimci (!) Kaddafi, saklandığı yerden Batı dünyasının beylerine sesleniyor..
“Ben gidersem bu denizlere Barbaros düzeni gelir.. Gemileriniz korsanlara haraç vermeden Akdeniz’de dolaşamaz..”
Hey gidi koca Barbaros Hayrettin Paşa hey..
Ölümünden asırlar sonra hâlâ düşman sahibisin, hâlâ Kuzey Afrika’da senin rüzgârın esiyor..
El kadar Libya’nın başına oturup kendine allı güllü kumaşlardan kaftanlar diktiren, yerel motifli takkesini başında taç niyetine gezdiren Kaddafi hâlâ senin adından medet umuyor..
İngilizler bunun yüz milyon Sterlin taşıyan gemisine el koydular.. İsviçre Bankaları da “Çakma Afrika Kralı”nın paralarını bloke etti..
Döktüğü diller bu sebepten..
Ahalisinin üzerine sıkacak mermisi azaldı, kasada para da yok.. Para bulması, o parayla mermi neyim alıp sokaktakilerin üzerine sıkması lazım ki memleketi yeniden zaptetsin..
Libya’nın suyunu kırk sene daha hayırsız oğlanları çıkarsın..
Batı’ya dil dökerken verdiği Barbaros örneği ise bilinçaltından taşma.. Her şeyden, herkesten çok Osmanlı’dan nefret ediyor..
O nefret aklının bir yerinde, beyninin bir kıvrımında hep rezerv duruyor.. Lazım oldukça çıkarıp kullanıyor..
Bunu dillendirirken lafı Hayrettin Paşa’ya getirmesi ise başka türden bir kuyruk acısı..
En çok sopayı Barbaros’tan yedikleri için adı aklından hiç çıkmıyor..
Eee! Barbaros Paşa da bu düşmanlığı biraz hak etmiş hani.. Az çakmamış birilerinin kafasına..
Ama o devirler ataları çölde deve gezdiren Kaddafi niye üzerine alınmış, orasını çözemedim…
MESELE ESKİ
Şu sıralar televizyonda dizisini izleyip, tombul Almancı kızın cilvelerinden tarih tersi çıkarıyoruz ya! Devir işte “Muhteşem Yüzyıl” dizisinin geçtiği Kanuni devri..
Kuzey Afrika siyaseten karmakarışık..
İspanya’da sekiz yüz yıllık Endülüs hâkimiyetinin sonuna gelinmiş.. Cebel-i Tarık boğazını geçen kendini Cezayir’e zor atıyor..
Koca Kuzey Afrika üç parça..
Batısında Mısır var ki kadim devlettir.. Osmanlı’ya eyalet olmuş.. Ortada ise şimdi üzerinde iki ayrı devletin; Tunus ile Libya’nın konuşlandığı uçsuz bucaksız çöller..
Bingazi ile Trablus şehirlerini ayır..
Aralarında gölgesinden sebeplenecek bir ağaç bile yok.. Bu kum sultanlığına da Tunus diyorlar.. Yani Libya daha hesaba devlet olarak katılıp, deftere geçmemiş..
Batı’da da Cezayir var..
Barbaros Hayrettin Paşa diye bildiğimiz zat ki kısa adı “Hızır Reis”tir, korsanlığını bu Cezayir’in sularında icra ediyor..
Afrika’nın batısını eline geçirmiş.. Tunus sultanlığına da aklı estikçe girip çıkıyor.. O arada kâh İspanyollar ile kâh Venedikliler ile savaşıyor..
Eline geçirdiği toprakları Osmanlı’ya katma fikri o zaman geliyor aklına.. İstanbul kabul ediyor..
Barbaros’a “Cezayir Beylerbeyi” unvanı veriyor..
Ondan sonra yollar birleşiyor..
Barbaros sıkça Hıristiyan kuvvetleriyle savaşmakta ama asıl başına belâ olanlar hükmündeki Arap beyleri..
Hepsi birer Kaddafi.. Hepsi güvenilmez, el içinde oynayan cıva gibi kaypak.. Koca Reis’in bir yerde ayağı sürçse hemen fırsat bilip baş kaldırıyorlar..
Aradıkları ittifaklar ise ne hikmetse hep küffar diyarından.. İslâm kardeşliği hak getire..
Barbaros özel tarihinde Tunus’un büyük âlimlerinden Şeyh İbni Kâdi’nin bir fitneye verdiği cevap ibretliktir..
Tunus Beyi Şeyh’e bir mektup yazar.. “izbandut” diye tarif ettiği Barbaros’un başlarına belâ olduğunu söyleyip, ona karşı birleşme teklifinde bulunur..
ALLAH’TAN KORK
Şeyh İbni Kâdi de “Allah’tan kork, Hayrettin Paşa’nın sana ne kötülüğü oldu? Seni ihya etmedi mi?” diye başladığı mektubunda bir olay anlatır..
Anlattığı fazıl ve âlim bir insan olan babasının kendisine ettiği nasihattir..
Babası Şeyh İbni Kâdi‘yi bir gün karşısına alır ve “Oğul sana bir şey söyleyeceğim, küpe gibi kulağında tutacaksın..” der..
“Günün birinde Şark tarafından iki karındaş gelse gerektir.. Büyüğünün adı Harf-i Savm ola.. Sen ondan hayır göresin.. Küçüğünün adı da Hayr ola.. Sen ondan da hayır göresin.. Onlara hizmet ederken iblislerin lafına, şeytanın hilesine aldanmayasın..”
Şeyh babanın şeyh evlada geleceğini haber verdiği iki kardeş Oruç ve Hızır reisler..
Adından Harf-i Savm olarak söz edilen Oruç Reis.. (Savm Arapça’da oruç demek..) İsmi Hayr olan da kardeşi Hızır.. Osmanlı’nın hizmetine girdikten sonra Hayrettin Paşa olarak anılan..
Dolayısı ile Şeyh İbni Kâdi bu fitneye itibar etmeyip Barbaros’a bağlı kalıyor.. Fitne teklifinde bulunan Tunus Beyi ise on bin kişi ile üzerine gelen Barbaros’un önünden kaçıp, canını zor kurtarıyor..
Peki fitne bitiyor mu?
Asla.. Arap beylerinin her biri fitne çıkarmakta en az Kaddafi kadar yetenekli..
Koca Barbaros’un ömrünün büyük kısmı fitne üzerine fitne çıkaran bu beylerin hakkından gelmek için oradan oraya ordu koşturmakla geçiyor..
Barbaros adı üzerinden eski Arap soylularının davasını gütmek ise Kaddafi’nin kendine vehmettiği asaletten menkûl..
Onu düşmanı sayacak ki kendisi de düşmanının gücünden, ününden, asaletinden sebeplensin..
Bedevi kültürünün yanından bile geçemeyeceği bir Roma İmparatoru ihtişamını ararken, girdiği kılıklar bunun göstergesi..
Çöl ortasına kurduğu beş yıldızlı otel süiti konforundaki çadırını Paris’e, Roma’ya taşıma şımarıklığı bundandır..
Gözü kör olsun paranın da petrolün de..
Avrupa’nın anlı şanlı liderleri, bunun benzersiz bir soytarılık olduğunu bile bile Kaddafi’nin her taşkınlığını içlerine sindirdiler..
Bizi de bu kalemde sayın..
“Osmanlı’nın torunlarıyız..” söylemini dillerinden düşürmeyenler, bedevi çadırında zillete katlandılar..
Acaba koca Barbaros’un ruhunu hangisi daha çok muazzep etmiştir? Kaddafi’nin kendisini hasım ilân etmesi mi, o çadırda bizimkilere söyledikleri mi?
Cevabını siz verin..