Biz feyz-i demle âdem olan Mevlevîleriz
Şâh u gedâyı âlem olan Mevlevîleriz
Mevlevîlik bir Osmanlı gerçeğidir
Osman Gazi’nin Osmanlı devleti’nin kuruluş ve gelişmesine ilişkin olarak gördüğü rüyayı Mevlâna ve Mevlevîlik için de düşünmek pekâlâ mümkündür. Çünkü tarikat olarak Mevlevîliğin kuruluşu ve gelişmesi Osmanlı devriyle birlikte düşünülmesi gereken bir hadisedir. Yani Mevlevîlik bir Osmanlı gerçeğidir.
Nasıl o meşhur rüyada Osman Gazi’nin göğsünde bitip büyümeye başlayan ağacın dalları bütün dünyayı kaplamışsa Mevlevîlik de aynı şekilde Konya’da doğmuş ve zaman içerisinde Anadolu’nun pek çok şehrinde olduğu gibi Anadolu dışında da Mekke’den Rodos’a; Kıbrıs’tan Yunanistan’a, Cezayir’den Macaristan’a bütün bir Osmanlı coğrafyasını kaplamıştır.
Mevleviliğin Anadolu’daki kuruluş merkezi Konya’dır. Mevlâna düşüncesinin kurumsallaşması konusunda ilk önemli isim sayabileceğimiz Sultan Veled’le birlikte başlayan Mevlevîhane kuruluşları daha sonra bütün yönlerde genişlemeye başlar, ikinci büyük Mevlevîhane Afyon’da açılır. Üçüncü büyük merkez ise Kütahya olur.
Kütahya Mevlevîhanesi
Mevleviliğin Kütahya’daki tarihi, Kütahya’nın fethiyle başlar. Mevlâna’nın oğlu Sultan Veled’e müntesip bulunan ve halk arasında “Kütahya fatihi” olarak adlandırılan Hezar Dinari, Şeyhi Sultan Veled’in arzusu üzerine Hezar Dinarî mescidini inşa ettirmiştir.
Mevlevihane’nin çekirdeğini, 1237-1243 yılları arasında yapılan işte bu mescit teşkil etmektedir. Önce Ergun Çelebi’nin ardından diğer postnişinlerin buraya gömülmesiyle bu mescit, Ergun Çelebi Türbesi’ne dönüşmüş, kuzeyine de semahane inşa edilerek Mevlevîhane’nin ilk kuruluşu gerçekleştirilmiştir.
Daha sonra Sultan Veled, 1.Yakup döneminde Kütahya’ya gelmiş ve burada bir süre kalmıştır. Kütahya’yı ve Kütahyalıları çok seven Sultan Veled, bu sevgisinin bir ifadesi olarak birde:
“Kütahya gibi şehir olmaz/Ne mutlu orada bir ay kalana/İki ay kalınırsa saadetten/Kat kat artar zevki ve faydası” mısralarıyla başlayan bir de şiir yazarak Kütahya’ya verdiği önemi göstermiştir.(1)
Sultan Veled’in Kütahya ziyareti beraberinde bir düğün olayına da vesile olmuş, kızı Mutahhare Hatun’u Germiyan Beyi Süleyman Şah’la evlendirmiştir. Böylece Mevlâna nesli ile Germiyanoğulları Çelebi Kütahya’da ilk Mevlevihane şeyhi olarak göreve başlamıştır.
Kütahya Mevlevîhanesi’nin önemini artıran bu ziyaretten ve onu takip eden Mevlevihane kuruluşundan sonra Mevlevîlik, faaliyetlerini Kütahya’da daha da artırmıştır.
Sultan Veled’den sonra Mevlevîliğin başına getirilen Ulu Arif Çelebi de Kütahya Mevlevîhanesine çok önem vermiş, o da Sultan Veled gibi burayı ziyaret etmiş, Germiyan beyleriyle yakın bir diyalog kurmuştur. Hatta 1.Yakup Bey, kızıyla birlikte Ulu Arif Çelebi’nin müridi olmuştur.
Kütahya Mevlevihanesi, önem bakımından Konya ve Afyon’dan sonra Mevlevîliğin üçüncü büyük merkezi halline gelmiştir
Bütün bu gelişmeler Kütahya Mevlevihanesini önem bakımından Konya ve Afyon’dan sonra Mevlevîliğin üçüncü büyük merkezi haline getirmiştir. Öyle ki XI. Yüzyılda Anadolu’da halkının tamamı Mevlevi olan yöreler arasına Kütahya köyleri de girmiştir.(2)
Yine Şeriyye sicilleri ve vakıf kayıtları Kütahya Mevlevihanesi’nin gerek şehir merkezinde gerekse köylerine varıncaya kadar çevrenin sosyo-kültürel hayatında çok tesirli olduğunu göstermektedir.
Kütahya Mevlevihanesi’nde pek çok meşhur isim görev yapmıştır. Bu büyük isimler arasında öncelikle Mevlevihane büyüklerinden söz etmek gerekecektir.
Bunlara ait liste epeyce uzun olmakla Sultan Veledin torunu Celaleddin Ergun Çelebi, onun oğlu Burhaneddin İlyas Çelebi, Zeynüddin Çelebi, İbrahim ve Mehmed Dedeler, Sakıp Dede, Hüseyin Çelebi, Halis Ahmed Dede, Abdurrahim Ata Çelebi, İsmail Hakkı Çelebi mutlaka anılması gereken isimlerdir.
Yine Kütahya Mevlevihanesi’nde yönetim görevinde hanımlar da yer almıştır. Bunlardan biri Konya’da Mevlâna dergâhında on yedinci postnişin olarak görev yapan Arif Çelebi’nin kızı ve mesnevihan Kâmile Hanım ve onun kızı Hâce Fatma Hanım’dır.
Kütahya Mevlevihanesi şairler üzerinde de etkili olmuştur
Eskişehir Mevlevihanesi şeyhi Kütahyalı şair ve hattat Pesendi Hacı Ali Dede şeyhinin yanında yedi yıl kaldıktan sonra Kütahya’ya bir Mevlevi dedesi olarak dönmüş, Kütahya Kunduk-Virân’daki bahçesinde tasavvufi sohbetleriyle halk üzerinde çok tesirli olmuş bir zâttır. Pesendi’nin oğlu Mehmet Celâl Dede de aynı yolun büyüklerindendir.
Yine son dönemlerde Meşrutiyet’in ilânından sonra Kütahya Mevlevihânesinde Şeyh vekili olarak görevlendirilen Kayseri Mevlevihanesi şeyhi Süleyman Atauilah Efendi’nin oğlu olan Ahmet Remzi Akyürek, Kütahya’nın Mevlevilik meşrepti büyük maneviyat önderleridir.
Ayrıca musiki bilgisiyle de temayüz eden Saatçi Mustafa Efendi, anılması gereken bir başka Mevlevi büyüğüdür. Saatçilikte ün yapan bu usta-mutasavvıfın yaptığı saatler Kütahya’da kimi camileri süslemeye devam etmektedir.
Mustafa Sakıp Dede
Burada Sakıp Dede’ye özel bir yer açmak gerekecektir. Bütün kaynakların İzmirli olduğunda birleştikleri ve aşıladı Mustafa olan Sakıp Dede, muhtemelen 1652 yılında burada doğdu. Haçlı seferleri sırasında Endülüs’ten İzmir’e göç eden bir aileye mensuptur. Babasının adı İsmail Efendi, annesinin adı Halime Hanım’dır.
Çok küçük yaşlarda ilim tahsiline başladı. Bursa, Konya ve istanbul’da tahsil gördü. Elmalılı Halil Efendi’den hilafet aldı. Edirne’de Mevlevî Dergâhı Şeyhi Siyasi Dede’ye intisap etti. Bir ara Fatih camiinde altı ay kadar dersiamlık yaptıktan sonra Edirne’ye giderek Neşati Dede’nin yetiştirmesi Seyyid Muhammed Dede’nin yanında çile çıkarak Dede vasfını aldı.
İstanbul’a dönüşünde Galata Mevlevihanesi’nde Gavsi Dede’nin hizmetine girdi. Bu sırada Fasih Ahmed Dede, Nayi Osman Dede gibi devrin tanınmış isimleriyle arkadaşlık etti. Daha sonra Mısır’a gitti.
Mısır dönüşünde tekrar Galata Mevlevihanesi’ne giren Sakıp Dede, bazı sebeplerden dolayı İstanbul’dan ayrılarak Edirne’ye, Serez, Selanik ve Bosna’ya gitmiş, nerdeyse bütün Rumeli’yi dolaşmış, hatta Limni adasına giderek meşhur mutasavvıf Niyazi Mısrîile görüşmüştür.
Kütahya yılları
Mustafa Sakıp Dede, bu seyahatlerinin ardından Konya’ya gitti. Burada II. Bostan Çelebi tarafından 1690 tarihinde Kütahya Mevlevîhanesi şeyhliğine tayin edildi. Sakıp Dede’nin bundan sonraki hayatı vefatına kadar bu şehirde geçecek ve burada 46, bazı kaynaklara göre ise 48 yıl şeyhlik yapacaktır.
Bu arada bir ayrıntıyı da söylemeden geçemeyeceğiz. Onun Kütahya’ya şeyh olarak tayininde Mevlevî kadınlarının ileri gelenlerinden Kamile Hanım’ın kızı Fatıma Hanım etkili olmuş, Kütahya’da onu kendisine evlat edinerek kardeşi Hüseyin ağanın kızı Havva Hanım ile evlendirmiştir.
Sakıp Dede, bu eşiyle 22 yıl evli kalmış, onun vefatı üzerine Nesibe isimli bir hanımla evlenmiştir. Üçüncü evliliğini ise Ümmühani isimli dul bir kadınla yapmıştır.
Sakıp Dede’nin Kütahya Mevlevihanesi’nde göreve başlaması buranın önemini birden bire artırmış, burada çeşitli ilimler okutulmaya başlanmış ve yüksek seviyeli Farsça eğitimiyle edebi hayat çok canlanmış, dolayısıyla burası en parlak dönemlerinden birini yaşamıştır.
Pek çok insan toplanmıştır
Bütün bu faaliyetler Sakıp Dede’yi Mevlevi camiasında çok önemli bir isim haline getirmiş ve etrafında pek çok insan toplanmıştır. Burada zikredilmesi gereken en önemli olay ise Ebubekir Dede ve oğlu Nutki Dede”nin Sakıp Dede tarafından yetiştirmeleridir.
Sakıp Dede’nin feyz verdiği Seyyid Ebu Bekir Dede, Kütahya Mevlevihanesi’nin İstanbul üzerindeki tesirinin bir neticesi olarak dikkat çekicidir.
Zira, bu zat, sonradan Sakıp Dede yanındaki manevi eğitiminden sonra 1746’da İstanbul Yenikapı Mevlevîhanesi şeyhliğine tayin olmuştur.
İlim, edebiyat ve musiki bilgileriyle de temayüz eden oğulları Ali Nutki, Acem buselik ve İsfahan makamlarında bestelediği Mevlevi ayinleri çok meşhur olan Nasır Abdülbaki Dede, ve sağlığında İkinci Farabi olarak şöhret bulan ve Künhî Dede olarak da bilinen Abdürrahim Dede ve torunları tekkelerin ilgasına kadar burada şeyhlik görevini sürdürmüşlerdir.
1746’dan 1925’e kadar tam 180 yıl süren görev
Bu ailenin görevi 1746’dan 1925’e kadar tam 180 yıl sürmüştür. Böylece aslen Kütahyalı olup İstanbul’a yerleşmiş bu ailenin fertleri, Kütahya’nın İstanbul Mevleviliği ve genelde Mevlevilik tarihi açısından en önemli ve ünlü ailelerinden birisidir.
Bu ailenin üyeleri aynı zamanda şair ve musikişinas olarak kültürümüze hizmet etmişler, bunlardan Ali Nutki Dede; Şeyh Galib ve Hammamizâde ismail Dede’yi yetiştirmiştir.
Tahir’ül Mevlevî, Rauf Yekta, Neyzen Gavsî gibi pek çok büyük sanatkârın yetişmesinde de yine bu aile etkili olmuştur.. Bu gelişmeler tamamen Sakıp Dede’nin bir eseridir.(3) Yani onun en büyük eseri yetiştirdiği bu isimler olmuş, etkisi Hanedân-ı Sâkıbiyye diye anılarak devam etmiştir. Yani o bu anlamda Mevlevîlik’te bir hanedanlık kurucusudur.(4)
Pek çok Mevlevî büyüğü gibi Sakıp Dede de şairdir
Pek çok Mevlevî büyüğü gibi Sakıp Dede de şairdir ve 5689 beyitlik mürettip bir divan sahibidir.(5) Onun önemli görülmesi gereken bir özelliği de budur. Mevlevilik kültürünün sıkça işlendiği didaktik gazellerinin yanı sıra bilhassa rubailerinde çok başarılıdır.
Fakat hemen her tarikat şairi gibi sanatı bir gaye olarak görmemiş, bütün gücünü bağlısı olduğu Mevleviliği anlatmada kullanmıştır. Fakat Sefine-i Nefise-i Mevleviyyân isimli eseriyle bu anlamdaki şöhreti şairliğinin önüne geçmiştir. Zira onun bu eseri tam anlamıyla bir Mevlevilik klâsiğidir.
Zira bu kitapta Mevlâna soyundan gelmiş Çelebilerin, Mevlevî şeyhlerinin ve bu tarikatta isim yapmış kişilerin biyografileri yer almaktadır. Kütahya Mevlevîhanesi hakkında verdiği bilgiler ise kitabın başka bir özelliğidir.
Sakıp Dede, o güne kadar yazılan bütün biyografileri incelememiş, konu ile ilgili sözlü kaynakların bilgilerini de bir araya getirerek en geniş isimli bir eserin sahibi olmuştur. Üç cilt halinde tertip edilen bu eser Mevlevilik ve kültür tarihimiz açısından hâlâ önemini koruyan bir çalışmadır.
Sakıp Dede, kişiliği ile de ilgi çekici bir şahsiyet olarak bilinmektedir. Son derece hoşgörülü, merhamet duygusu çok gelişmiş, dervişlere yumuşak davranan, latife ve güzel sözden çok hoşlanan birisi olarak tanınmıştır.
İlim, irfan ve sanat mektebine dönüştürmüştür
Cömertliği, halk arasındaki medeni ve hoş davranışlarıyla çok sevilmiştir. Yine İstanbul, Konya, Edirne gibi çok büyük şehirleri bilmesine ve oralarda bir süre kalmasına rağmen, ömrünün önemli bir kısmını Kütahya’da geçirmeyi tercih ederek hem Mevlevihane’yi önemli bir merkez haline getirmiş hem de burayı bir ilim, irfan ve sanat mektebine dönüştürmüştür.
Sakıp Dede, burada bulunmaktan o kadar memnundur ki şu beyti onun bu hissiyatını çok açık bir şekilde göstermektedir: “Hârim-i hankâh’daki olan yek-kûşe-i süknâ/Bana yeğdir kusurunun tamamının rub’-i meskûnun”.(6)
Mustafa Sakıp Dede, 1735 yılında Kütahya’da vefat etmiş ve Kütahya Mevlevihanesi’nin bahçesine defnedilmiştir. Sandukası, bu gün cami olarak kullanılan ve halk arasında Dönenler cami olarak bilinen Mevlevihane’nin camekânla ayrılan kısmında bulunmaktadır.
Sakıp Dede’nin vefatı üzerine yerine oğlu Ahmet Halis Çelebi şeyhlik görevine getirilmiş, o da 42 yıl şeyhlik yapmıştır.
SAKIP DEDE’NİN BİR GAZELİ
Gencîne-i sırr-ı dile virânelerüz biz
Fânûs-ı belâ şem’ine pervânelerüz biz
Fark itmez isek ayb degül germ ile serdi
Her hâl ile bî-gâile dîvânelerüz biz
Şabbâ-yı feragat vireli neş’e dimağa
Âzade-i endişe-i gam-hânelerüz biz
Birdür bize bu nat’-ı gamun bürd ile matı
Sâbit-kadem-i ma’reke merdânelerüz biz
Gadr eylemezüz ülfet-i bî-zât ile kadre
Hîşân-ı vefâ-düşmene bîgânelerüz biz
Reftâr-ı pesendîde yeter meşrebe zîver
Zûr eylemezüz himmete ferzânelerüz biz
Yâd itmez idi nâmumuzı kimse vefikin
Cem’iyyet-i ehl-i dile efsânelerüz biz
Eylerse cüda kâh-i teni bâd-ı fenâ-hîz
Memnum olur gevher-i cân dânelerüz biz
Gelmez dil-i pür-şûrumuza fikr-i ser ü pâ
Tâ şubh-ı ebed ‘ışk ile meatânelerüz biz
Hünkâr-ı hakikat kulı kurbânı olaldan
Fahr itmede bu fakr ile şâhânelerüz biz
SAKIB nice fehm itse gerek bizleri vâ’iz
Mestûr-ı ser-â-perde-i rindânelerüz biz
Sefine-i mevleviyan için şu alt notu da iletmek isterim: Kahire matbaa-i Vehbiye H. 1283 M. 1866 bu nüshanın başlangıç cildinin ilk iki sayfası..
DİPNOTLAR
(1) Bu şiirin tamamı için Bknz. Abdurrahman Doğan, Kütahya Erguniyye MevlevJhânesi. s. 18 Kütahya Belediyesi yayınlan, İstanbul, 2006
(2) Dr. Ş. Bârihûda Tanrıkorur, Diğer Mevlevihanelerin Listesi, Konya’dan Dünyâya Mevlâna ve Mevlevilik, s. 237
(3) Mustafa Erdoğan, istanbul’da Kütahyalı Bir şeyh Ailesi Seyyid Ebubekir Dede ve Ahfadı, İstanbul Araştırmaları, sayı 7, s. 128
(4) Ahmet an, Sakıp Dede ve Divânı, s.7
(5) Sakıp Dede’nin Divanı, Dr. Ahmet Arı tarafından tenkildi metin olarak yayımlanmıştır. Bknz. Mevlevilik’te Bir hanedanlık Kurucusu Sakıp Dede ve Divânı, Akçağ yayınları, Ankara, 2003
(6) Beytin Türkçe söylenişi şöyledir: “Hangarım içerisindeki oturacak bir köşe, bütün dünyanın dörtte birindeki köşelerden bana daha üstündür.”
Yedi İklim Dergisi – Mevlana Özel sayısı