Çocuk, üzgündü. Çünkü çok sevdiği kuşu hastalanmıştı.
O sevimli minik hayvanı alıp kuşçuya götürdükleri zaman:
—Hasta değil, yalnızlık çekiyor da ondan!
Cevâbını aldılar.
Böylece aynı kafese ikinci bir kuş geldi; hasta kuşa şifâ, çocuğa da neş’e gelmişti.
Uzun müddet herkes hayâtından memnun göründü. Bir gün ki çocuk neredeyse delikanlı olmuştu- kuşlarına yem almağa gittiğinde, Kuşçu:
—Kuşlar da biz insanlar gibidir, biliyor musun?
Diye bir söz attı ortaya.
Delikanlı sordu:
—Ne gibi?
Kuşçu, gülümseyerek karşılık verdi:..
—Can kuşu da ten kafesinde hapistir. Oradan uçmak ve kafesiyle birlikte hür olmak ister. Hayatta en büyük ibâdet, o kuşu hürlüğün kucağına salmaktır. Can kuşu azâd edilirse, ten’den ibâret leşini de berâberinde götürür. Aksi hâlde ikisi de esir ve mahkûmdur.
Delikanlı, şifreyi çözmüş, bu zorlu kilidin anahtarını ele geçirmişti:
—Öyleyse ben de kuşlarımı salacağım, dedi.
Kuşçu sevindi:
—Mükemmel!
Delikanlı, birden sordu:
—Peki ama, mâdem böyle düşünüyorsun, sen neden kuşçuluk yapıyorsun?
Adam, başını kaldırıp kendinden emîn şekilde şu cevâbı verdi:
—Anlayana, biraz önceki şifreyi söyleyebilmek için!