Mahallede, en az Sait Ağa ve onun oğlu İzzet Ağabey kadar korktuğumuz büyüklerden biri de “Hacı Baba” dediğimiz Derviş Beğ’di.
Upuzun boyu, gülmeyen yüzü ve bir dizi töresiyle dinç bir Boşnak’tı O! Sait Ağa ve oğlu gibi kızak mes’elesinde affı ve şakası yoktu. Hacı Baba, sarraftı. Ayağı kayacak atı ve arabası olmadığı hâlde kızak kaymamıza neden bu kadar şiddetle tepki gösterdiğini, hiç anlayamamışımdır.
Diğer çocuklar da anlamamıştır. Bu âilenin hiç çocuğu olmamıştı.
Belki de yegâne sebep, buydu. O’nun bu tavrı, Hacı Baba’lığından kaynaklanıyordu.
Başkaca mantıklı gerekçesi olamaz. Hacı Baba’nın eve dönüş saati, biz çocuklar için de önemliydi, annelerimiz ve ablalarımız için de! Çünkü, akşam saatlerinde sokakta gördüğü hanımları da azarlardı, çocukları da.. Çünkü, “akşam ezanı okunacağı saatlerde evde olunur” prensibi, Hacı Baba’nın “olmazsa olmazlarından” biriydi ve bu kurala herkes uymalıydı.
Meşrû bir mâzereti olmaksızın sokakta dolaşır gördüğü herkesi ayıplar ve evine gönderirdi.
Zâten meşrû bir mâzeretiniz olsa bile, dinleyecek kimseyi bulamazdınız.
Hacı Baba’dan da, Hacı Anne dediğimiz eşi Fatma Hanım’dan da korkardık. Dövüp sövmezlerdi hâşâ.. Ama bilmem ki neden öylesine korkardık?
Bu mârifetli, akıl timsâli ve güngörmüş âile; mahallenin hem anası, hem de babasıydı. Bâzı insanlara bâzı ünvanlar boşuna verilmiyor. “Halkın dediği, Hakk’ın dediği” fehvâsınca; çocukları olmayan bu karı koca da bir sürü güzellikleri ve meziyetleri sebebiyle Hacı Anne ve Hacı Baba diye anılıyordu.
İşte!
Mahalle halkının maddî – mânevî hâmîsi idiler. Her başı sıkışan onlara mürâcaat eder ve sessiz sedâsız, o derdi hâlledilirdi.
İşte bu ve sayısı belirsiz meziyetleriyle, o derece sevilir ve sayılırlardı ki; onlardan korkardık. Ama bu, onlara karşı edep dışı davranma endişesiydi; şerlerinden korkmak değil!
Onların şer tarafı yoktu ki…
Sait Ağa ile oğlu da öyle! Lâkin, biz çocuklara karşı sertliğin dozunu bazen kaçıran İzzet Ağabey’in hoş görülmediğini, analarımızın veyâ ninelerimizin biz çocukları tesellî ederken:
“-Ne olacak.. Deli Sait’in oğlu, Deli İzzet!” demelerinden anlardık.
Ama, aynı sözü biz çocuklar aslâ söyleyemezdik; hiç kimse için!