BİR ORYANTALİSTİN UMRE NOTLARI
TÜRKİYE’de, basının büyük kısmının maalesef bilmediği yahut her nedense farkedemediği bir gerçek vardır:
Türkiye’nin Müslüman olduğu…
Bu öyle bir bilmezliktir ki, bazı gazetelere “Tesadüfe bakın: Şeker Bayramı Ramazan’ın hemen bitimine rastgeldi” gibisinden başlıklar attırır yahut “Kur’an” mânâsına gelen “Allah’ın ipi” deyimini bir başyazar “gizli örgüt” zanneder.
Ertuğrul Özkök’ün umre yazıları bana işte bunları hatırlattı.
Açık söylemem gerekirse yapılan iş gazetecilik bakımından da ne kadar hoş olursa olsun, üslup maalesef buram buram oryantalist idi. İzlenimler sanki Türkiye’nin en çok satan gazetesinin yöneticisinin değil, İslâm ile yeni müşerref olmuş batılı bir umre yolcusunun kaleminden çıkmıştı.
Bu topraklarda yaşayanların bin küsur seneden buyana din gereği saygı gösterdikleri ve imkânı olanın da mutlaka gittiği mekânları anlatırken kullanılan hayrete ve şaşkınlığa benzer ifadeleri, ben “memleketin kültürüne yabancı olmak” dışında başka bir sebebe bağlayamıyorum.
Bu köşede, bir kitap kapağı görüyorsunuz:
Asıl şöhretini “Kama Sutra” ile “Kokulu Bahçe” gibi egzotik cinsellik kitaplarını tercüme etmesine borçlu olan İngiliz oryantalist Sir Richard Burton’un 1853’te sırf merak sebebiyle ve sahte bir kimlikle Mekke ve Medine’ye gidip dönüşte kutsal toprakları anlattığı kitabının kapağını…
Ama, emin olun, sıkı bir Hıristiyan olan Sir Richard Burton bile İslâm’ın kutsal beldelerini Mekke’nin son Türk kâşiflerinden daha iyi tanımıştı ve daha yakından anlatıyordu.
Ve, bir başka tesadüf: Rıza Tevfik’in tam 70 sene önceki bir itirafı:
Önce, Rıza Tevfik’i, kim olduğunu bilmeyenler için kısaca anlatayım:
1869 ile 1949 seneleri arasında yaşamıştı ve edebiyat ve düşünce tarihimizin çok ilginç bir simasıydı. Doktor idi ama tıbbın haricinde kalan konularla, şiirden felsefeye ve hattâ politikaya kadar ne kadar iş varsa onlarla uğraştı.
Derken, hataların en büyüğünü yaptı ve 1920’de Sevr Anlaşması’nı imzalayan üç kişiden biri oldu, 150’likler listesine alınıp sürgüne gönderildi ve uzun yıllarını gurbette geçirdi.
Filozof Rıza Tevfik, özellikle İkinci Meşrutiyet senelerinde İstanbul’da bir kesim tarafından çok okunmuş, yazdıklarıyla çok kişiyi etkilemiş ve “dinsiz” ithamlarına bile maruz kalmıştı.
Bundan 70 sene önce,
1939’un 7 Kasım’ında, o zamanın önemli gazetelerinden olan Yeni Sabah’ta, Türkiye’ye henüz dönmemiş olan ve Lübnan’ın Cünye kasabasında yaşayan Rıza Tevfik ile yapılmış bir mülâkat yayınlandı:
Filozof “…Ben şimdi eskisi gibi değilim” diyordu. “Yaşım ilerledikçe imanım da arttı. Hele yalınayak Kâbe’ye girip orayı yıkadığım günden beri, Allah’a bir başka türlü inandım. Ben şimdi tam ve hâlis bir mü’minim”.
O devrin âlimlerinden Osman Ergin,
bu itiraftan bahsederken “Doktor Rıza Tevfik’in bilhassa felsefe yoluyla, filozof tavır ve kıyafetleriyle, hattâ jestleriyle, gençler üzerinde bıraktığı menfî tesir pek büyük olmuştur.
Onun bugün …nasıl dönmüş ve nasıl pişmanlık duymuş olduğunu şu sözlerinden öğreniyoruz” diyecekti.
Hiç yorum yapmıyor, sadece tesadüfleri naklediyorum…
Murat BARDAKÇI 20 Eylül 2009-