Osmanlı Devleti’nin genişlemesi, aynı zamanda gerek idârî ve gerekse askerî işlerin artmasından dolayı Vezîr-i Âzam Pîrî Mehmed Paşa, devrin hükümdârı Yavuz Sultan Selim Han’a bir telhis -sadrâzam veya daha alt kademedeki kişilerden Pâdişaha görüşü sorulan yahut emir beklenen konulardaki özet yazı- sunarak, kendisine yardımcı bir vezir yâni muâvin tâyin edilmesi istirhâmında bulunmuştu.
Pâdişah bu isteği iyi karşıladı. Aradan birkaç gün geçince, Mehmed Paşa, Rumeli Beylerbeyi -Osmanlı Devleti’nde eyâletlerin başında bulunan en yüksek mülkî ve askerî kişi- Çoban Mustafa Paşa’nın yardımcılığını taleb edince, Sultan Selim:
“—Ben deli olmadım ki öyle bir adamı tâyim edeyim!“demiş ve rızâ göstermemişti.
Aradan birkaç ay daha geçince, Pîrî Paşa, uygun bir ortam bulunca ricâsını tekrarladı.
Pâdişah bu sefer biraz daha ılımlı davrandı:
“—Mâdem ki onun vezir olmasını istiyorsun, Mustafa senin vezirin olsun!” Dedi.
Günlerden bir gün, Vezir Çoban Mustafa Paşa, padişaha karşı Pîrî Mehmed Paşa’yı çekiştirmiş, onun arz ettiği şeylerin yanlış olduğunu ileri sürmüştü.
Sultan Selim Han:
“—Ne ise söyle!” deyince bundan cesâret alan Mustafa Paşa tenkitlerini daha da ileri götürdü.
Yavuz, çok sinirlendi ve elindeki okla Mustafa Paşa’nın başına vurarak:
“-Bre mel’un! Bunca zamandır hizmetimi gören Türk’ün doğrusunu ve yalanını bilmez miyim? Yıkıl!.. Sen benim vezirim değilsin, vezirimin vekîlisin ve bu rütbeye onun arzı ile nâil oldun!’”diye îdam ettirmek istemişti.
Fakat temiz kalpli ve tedbirli bir devlet adamı olan Pîrî Paşa’nın istirhâmı üzerine Mustafa Paşa idamdan kurtulmuştu.
Bu hâdise, sert ve şiddetli bir hükümdar olan Yavuz Sultan Selim’in, değerli ve nâmuslu adamlara sâhip çıkışının güzel örneklerinden biridir.