Aha Cennet

0
296

Kulakları zor işittiği için, kendisi dâima yüksek sesle konuşan Aktakke Hoca;

tertemiz sakallı, uzun boylu bir dede idi ve biz onun elini öpmek için çocukça itişip kakışırken, o da:

“-(evet mânâsına) Hee, hee… berhüdâr olun!”

Diye, duâları peş peşe sıralardı.

Bugünkü hocaların hiç biri O’na benzemiyor. Yeni hocalar şekerin tadından da haberdar değil. Ceplerine bakıyorum; cepleri küçücük.

Yüzlerine bakıyorum; Aktakke gibi içten gülümseyeni yok!

Değil çocukları, büyükleri bile korkutan abus çehreleri var.

Aktakke Hoca’nın sakalları bize -her anlamda- batmazdı. Şimdiki sakallar, çoğumuza batıyor. Sonra elleri… Sanıyorum hiçbirinin eli de O’nunki kadar yumuşak değil.

Çünkü, O’nun elleri,”veren el”di.

Hâlit Hoca, annem tarafından akrabâmızdı. Kulaklarının ağır işitmesini babama şöyle izah edermiş:

“-Yâ Ahmet Beğ, Allah’ın bir lûtfu bu… Dünyânın kötülüklerini bana duyurmak istemediği için, sevdiği için böyle yaptı. Yâ oğlum, yâ!”

Bir gün câmide vaaz sırasında şöyle diyormuş:

“-Bana bâzı kadınlar geliyo.. golları omuzlânı gadâ cıblak.. canevleri -eliyle göğsünü işâret ederek- bööle açık: Hocam biz cennete girer miyiz? Diye soruyolla..

Hee, aha cennet!”

“Aha cennet..!” derken, kolunu dirsekten kıvırıp gösterdiğini, bunu kinâyeyle söylediğini ve bu kılıkla gezenlerin cennete giremeyeceğini ifâde ettiğini de belirtmeliyim.

Bu hareket ve bu sözler, şu devirde belki bir taassup yâni câhillik nişânesi diye kabûl edilebilir. Ama, bundan altmış beş- yetmişyıl önceye âit olan bu söze rağmen Aktakke’ye “evliyâ” denilse revâdır.

Bugünkü hocaların hemen büyük çoğunluğu O’nun eline su bile dökecek kıratta değildir.

Nur içinde yatsın!