Bir İhlas Abidesi

0
393

İlhan Ayverdi, 24 Ekim 1926’da Manisa Akhisar’da doğmuştur.

Baba tarafı Dağıstan, anne tarafı Rumeli asıllıdır. Anne tarafından âilesi, mübâdil(*) olarak önce Ödemiş’e gelmişler, annesi ve babası burada, Ödemiş’te evlenmişler; babasının Posta Müdürü olarak Akhisar’a tâyini üzerine, âile buraya yerleşmiştir.

Babası kısa bir süre sonra memuriyetten ayrılarak, çiftlik işletmeye başlamıştır. Babasının, yedi yaşında iken vefâtı üzerine, İlhan Ayverdi yetim kalmış ve böyle büyümüştür.

İlk ve orta tahsîlini Akhisar’da tamamlamış,

ortaokulu bitirdikten sonra, o târihlerde Akhisar’da lise olmaması sebebiyle âilesi O’nu okutmak istememiştir.

Ancak o,âilesinden habersiz olarak yatılı lise imtihanına girmiş ve imtihan netîcesinde liseye girmeye hak kazanmış ve Akhisar’dan İzmir’e otoray ile gidip-gelerek İzmir Karataş Kız Lisesi’nden mezun olmuştur.

Liseyi bitirdikten sonra üniversitede okumak üzere, 1 Eylül 1943 târihinde İstanbul’a halasının yanına gitmiştir. Hem hocalık yapmak istemekte, hem de üniversitede okumayı arzu etmektedir.

Çalışmadan okuması ise mümkün değildir.

Ancak bütün başvurularına rağmen, hocalık kadrosu bulamaz; yapılan bir teklifi kabûl ederek, Millî Eğitim Müdürlüğü emrinde, Rüstem Paşa Medresesi’nde memuriyete başlar.


Bu medresede, hayâtında çok büyük değişikliklere yol açacak, ruh ve mânâ dünyâsının değişmesine vâsıta olacak, kendisinden ‘Amca’ diye bahsettiği Mehmed Örtenoğlu ile tanışmıştır. Mehmed Amca orada depo memurudur; kendisi de demirbaş memuru…

Mehmed Amca, Ken’an Rifâî Hazretleri’nin terbiye halkasında yetişmiş bir insân-ı kâmildir. İlhan Ayverdi’nin ‘Dost Kapısı’na intisâbında, O’nun rehberidir.

Sâmiha Ayverdi’yi de, önce kitabı vâsıtasıyla tanımıştır.

Bu tanışmayı, kendisiyle yapılmış bir hasbıhalde şöyle anlatır:

“Bir gün, bir akrabâm var… Onunla berâber Bâb-ı Âlî’den iniyoruz. Bir kitap alacağız. Bir kitap alalım da, okuyalım dedik… Gayret Kitabevi… Oraya girdik. O (Gayret Kitabevi sâhibi Garbis), çok coşardı Sâmiha Anne’nin kitaplarını tanıtırken… Satarken…

Öyle bir methetti ki, alalım bâri dedi o akrabâ… “İnsan ve Şeytan!”.. “İnsan ve Şeytan’ı aldı, sonra da dedi ki, al sen oku da… ben sonra okuyayım… Ben aldım ve okudum. Allah! (hisleniyorlar, sesleri değişiyor) İlk tesiri anlatamam size…

Sonra Mehmed Amca’ya sordum utanarak:

“Efendim, siz roman okur musunuz?..” “Neden sordun kızım?..” dedi. Dedim ki: ‘Sâmiha Ayverdi’nin eserlerini okudunuz mu?.. İnsan ve Şeytan meselâ..” “Okudum” dedi. O kadar. Halbuki orada kalıyor… Nazlı Hanım’ın, Ziyâ Cemâl Bey’in arkadaşı…

Yâni bana çok şey söyleyebilirdi. Fakat okudum dedi, o kadar. Ondan sonra başladık konuşmaya, o kitaplar üzerinde… Öyle bir hal aldı ki o konuşmalar…”

(….)Mehmed Amca, İlhan Ayverdi’nin ifâdesiyle, O’nu iki – üç sene hazırlamış, bilâhare Ken’an Rifâî Hazretleri’nin huzûruna kabûl edilmesi için Konağa götürmüştür. Yine kendi ifâdesiyle, Konağa ilk gidişlerinde Sâmiha Ayverdi ile tanışmış…

Sâmiha Anne huzûra kabûlünde kendisine rehberlik yapmış, huzûra ise kendisini Cemil Büyükaksoy götürmüştür.

“Bir İhlâs Âbidesi İLHAN AYVERDİ” (İsmet BİNARK- Altay Kültür, San’at ve Eğitim Vakfı Yayınları:2/ ANKARA–2006)

(*) İstiklâl Savaşı’ndan sonra Türkiye’den gönderilen Rumlar’a karşılık, Yunanistan’dan getirilen ve Rumlar’la mübâdele(karşılıklı değiştirme, takas) edilen Türkler’e verilen isim.