Hakîkat, altın gibidir. Altın mâdeninin bilinmesinden bu yana, insanoğlu bunu hep böyle ifâde etmiştir. Altının kıymetli oluşu, bu mâdenin az bulunması ve zor elde edilmesindendir.
Gerçek de kolay ele geçmediği için, kıymetlidir. Eğer sıkça rastlansaydı, bu değeri taşımaz ve “sıradan bir nesne ” durumuna düşerdi.
İşte, hakîkate dâir sözler de herkese söylenirse değer kaybeder ve “boş söz” muâmelesi görür.
Altının asıl kıymetini sarraf bildiği gibi, hikmetli sözleri de ancak erbâbı anlar. Eğer, gerçeğe dâir bilgileri ehil olanlara vermezsek, o kimselere zulmetmiş oluruz. Ehil olmayanlara verdiğimiz takdirde ise, gerçeğin kendisi zulme uğramış sayılır. Bu, bir bakıma, altını çakıl taşı yerine kullanmaktan farksızdır.