Duâ edeyim hânım
“Duâ edeyim hânım: Yerli kara dağların yıkılmasın, gölgeli büyük ağacın kesilmesin, taşkın akan güzel suyun kurumasın, kanatların uçları kırılmasın, koşar iken ak-boz atın sendelemesin, vuruşunca kara çelik öz kılıcın çentilmesin, dürtüşürken alaca mızrağın utanmasın.
Ak bürçekli ananın yeri cennet olsun, aksakallı babanın yeri cennet olsun, Hakkın yandırdığı çerâğın yana dursun. Kadir Tanrı seni namerde muhtaç eylemesin hânım hey!…”
Bu duâya beraber diyelim âmin.. Ve sesli düşünmeye çalışalım. Asırlardır inancıyla, cesâretiyle, ahlâkıyla, kültürüyle, medeniyetiyle, yiğitliğiyle, mertliğiyle tarihi ihtiyarlatmış, târihe damgalanmış TÜRK…
Kelimeler kilitleniyor, düşünceler içinde kayboluyorum ve “âh” keşke tarihimizi bilebilseydim. Tüm bu hislerin şu an bende oluşmasına sebep, yenilerde okuduğum bir Dede Korkut Destânı… Boğaç Han… Birazcık hatırlatmakta fayda buluyorum…
Dirse hân, o güne kadar bir oğlu olmadığından, karısıyla kararlaştırdı ve bir gönül sâhibinin olur da duâsı tutar ümîdiyle; açlar doyurdu, fakirler giydirdi, ziyafetler verdi, nerede biri dara düşse yardımına koştu.
Allah da ona bir oğul verdi.
Günler geçti, oğul büyüdü onbeşinde delikanlı oldu. Beğler, meydanda boğa ve erkek deve güreşini izlemeyi sever, zaman zaman meydana boğa ve deve salarlardı.
Dirse hanın oğlunun arkadaşlarıyla meydanda aşık oynadığı esnâda beğler yine boğa ve deveyi güreş için meydana saldı. Diğer arkadaşları kaçtı ama Dirse hanın oğlu yerinden bile kıpırdamadı, Boğa oğlana baktı, oğlan boğaya, Boğa oğlana doğru koştu, oğlan kıpırdamadı ve boğanın alnına yumruğu vurdu.
Bir müddet bu güreş ikisi arasında devam etti. Fakat ne boğa oğlanı yenebildi ne de oğlan boğayı. Daha sonra delikanlı üstüne gelen azgın boğayı şaşırttı ve yumruğunu geri çekti. Boğa yıkıldı.
Herkes şaşırdı ve sevindi.
Dedem Korkut geldi oğlana Boğaç adını koydu. Dirse Han herkese ziyafet verdi. Boğaç, bey oldu. Sonra Boğaç Han büyüdükçe, mertleştikçe babası Dirse Hanın etrafındaki kırk yiğidi onu çekemez oldu. Dirse Han, bu kırk namert tarafından kışkırtıldı.
Düzmece bir avlanma merâsimi ile Dirse han, oğlu Boğaç hanı vurdu. Av dönüşü Dirse hanın karısının gözleri oğlunu aradı. Sordu: “Beğ oğul nerededir?” Dirse handan ses çıkmadı. Ana yüreği.. Hemen oğlunu aramaya, sürdü atını..
Derken oğul göründü, başında Hızır. Ana yaklaştı Hızır’a.. Hızır dedi ki : “Üzülme oğlun bir vakit iyileşecek”. Gün geldi Boğaç han iyileşti, at biner kılıç kuşanır oldu fakat bundan Dirse Hanın haberi yok.
Heyhât bu fesat 40 namert Boğaç hanın iyileştiğini duydu ve binbir hileyle babası Dirse hanı önlerine katıp kâfir ellerine sürdü. Karısı bunu öğrendi ve tez biricik oğlu Boğaç Han’a vardı.
Dedi ki;” Ey oğul! Var kafir ellerine babanı, atanı, beğimi kurtar..” Boğaç Han gitti, atını kafir iline sürdü. 40 namerdi devirdi, Dirse Hanı kurtardı. Dede Korkut baştaki duasını okudu ve bizler de işittik..
Kabûl ederseniz bu garibân kardeşiniz der ki:
“Ben diyeyim Dirse Han devlet olsun, yurt olsun, ocak olsun, Türkiyemiz olsun… Boğaç Han ise Mehmetçiğimiz olsun. Ana ise şüphesiz hiç değişmeden, doğuran-büyüten, yaralar saran tek ağlayanımız, ana olsun…
40 namert de eşkıya olsun, bir grup milletvekili olsun, bir grup siyasetçi olsun, büyük bir grup medya olsun, başka medeniyetsiz devletler olsun, bölücüler olsun, kanı bozuklar olsun.. Hâşâ elbetteki Dede Korkutluk yapmıyorum.
Lakin yine Dirse Hanı 40 namert binbir hileyle kafir illerine sürer olmuş, analar ağlar olmuş, Çok şükür Boğaçlarımız hep tetikte, şehitse şehit, gaziyse gazi bu meydan boğaçsız kalmaz fakat bu gaflet uykusundan uyanmak için daha da çok gecikmemek gerek. Bu uğurda hep bir olup, boğaç olup namerti devirebilmek ümidiyle…
Cüneyt AYDIN 13.01.08