(Gafil kimsede nûr aranmaz! Ahdine vefâsı olmayanın, îmânının olması da şüphelidir.
(…Düşmanın bir alâmeti odur ki; sende dünyâlık nâmına bir şey bulunduğunu bilirse, sana yanaşır. Elinde bir şey olmadığını sezince de senden uzaklaşır, sonra da gıybetini etmeye başlar. Senin övüldüğünü gördüğü yerde, seni kötüler.
Onu, Allah’a havâle et.
Bundan sonra o, tepe üstü cehenneme girer ve ateş onu yer.
Bu mânâ, bir âyet-i Kerîme’de şöyle anlatıldı:
‘’Yardımcı olarak, Allah kâfî…’’(Nîsâ,45)
Dostun alâmeti ise, seni Allah için sevmesi ve bu hâlinde devamlı olmasıdır. Ne var ki, Allah için sevgi bağı kuran, azdır.
Bâzı mânâlı kelâm eden velîlerin sözlerini te’vil yoluna git, zararın olmaz… Ve senin için şer’î hudut şüpheli işlerde bitsin. Meselâ, işte sana bir te’vil yolu:
Kendini, Hallâc (Mansur)ın devrinde bil; O’nun katline fetvâ verenlerle birlikte ol! …Şunu da unutmamak îcâb eder ki; Niyâbet-i Muhammediye yâni Peygamber Efendimiz’in mânevî vârisliği ve vekilliği, gönül sâhibi zatların kavlince her zaman için mevcuttur; hem de devamlı.
İşbu mânevî vekâlet ve verâset, mertebelerine göre, zamânın sâhibi zâtlara sırasıyla geçmektedir. (…) O evliyâ kulların tasarrufuna inanan ve onları, Cenâb-ı Hakk’a vuslat kapısında birer vesîle sayan kimseye yakışan odur ki; ‘’Biz, dünyâ ve âhiret hayâtında size dost ve yardımcıyız’’(Fussilet/31) meâline gelen Âyet-i Kerîme’de işâret edilen mânâyı unutmaya!
İşbu mânâ, İlâhî bir sınırdır. Bilhassa Acem şeyhlerinin ifrat derecesine varan beyanlarından sakın. Bununla berâber, inkâra da aslâ yanaşmayasın. Zîra Resûlullah S.A. Efendimiz, bahsi edilen zâtların dünyâ hayâtından sonra da amellerinin- tasarruflarının- devâm ettiğini, kesin olarak bildirmiştir.
…Bu mânâda bir tavsiye:
Allah’ın sevdiği kulların sevgisini, yüce Allah’a vuslat yolunda bir vesîle ve vâsıta yapmaya çalış!) (Ahmed’er-Rifâî/El Hikem’ül Rifâîye)