Akşam oldu ve güneş çekildi.Uzun müddet güneşin batışını seyretmiş ve üşümeye başladığımı fark etmemiştim.
-“Hırkayı sırtına al!” dedin. Aldım ve birden bire ısınıverdiğimi hissettim.
Bilmem, bu hırkanın sana âit oluşu muydu beni ısıtan, yoksa herhangi bir hırka da aynı işi görür müydü?
Ben, böyle düşüncelerle dalgın iken, ortalığın karardığını da unutmuştum.
Acabâ yeryüzü, şu simsiyah kaftanı giyeli kaç saat olmuştu? Yoksa o da üşüdüğü için hırkasını sırtına mı almıştı?
Beni ısıtan hırka nasıl emânet idiyse, gece de yeryüzünün iğreti hırkasıydı.
Yeryüzü de sevgilisinin ona verdiği örtüyle ısınıp, dinleniyordu.
Her iki hırkanın hem ısıtıp hem de aydınlatabileceği yolunda düşüncelere daldım.
Acabâ bu, mümkün müydü?
-“Neden olmasın!” diyen ses, senin sesin olmasaydı, ben buna nasıl inanırdım bilmem ki…