“Önce yoldaş, sonra yol” meâlindeki hadîs-i şerîfin toplum hayâtında ne kadar önemli bir prensip olduğu ve fikirde kalmayıp uygulamaya geçirildiği takdirde o kimsenin doğru ve emîn yolu nasıl kolayca bulduğunu aşağıdaki yazıdan çarpıcı şekilde anlamak mümkün.
Neredeyse Türkçe diye bir lisânın kalmadığı;
eciş-bücüş düşünceli, fikirsiz nev-zuhur kimselerin “köşe yazarı” diye ahkâm kestiği ülkemizde, aşağıdaki örnek; dil mevzuunda hassâsiyet taşıyan herkesin yüreğine su serpen güzel bir davranıştır.
Söz konusu yazı Hürriyet Gazetesi’nin 6.06.2009 günkü nüshasında yayınlandı. Yazarı ise Mehmet Y. YILMAZ’dır. Gerçeğin peşinde koşan ve Türk Dili’ne karşı bu titizliği gösteren ender “yazarlardan” biri olarak Sayın Mehmet Yılmaz’ı tebrik ediyor, teşekkürlerimizi sunuyor ve yazısını sizlerle paylaşıyoruz:
(Selâmünaleyküm Yâ Habîbi
ABD Başkanı Obama’nın Kahire’den dünyâdaki Müslümanlara seslenişi Türkiye’de yayımlanan gazetelerde de beklendiği gibi büyük yankı buldu. Konuşmasına başlarken söylediği “selâm cümlesi” Millî Gazete dışındaki bütün gazetelerde ya başlıktan ya da hemen altındaki spottan verildi.
Ancak bir sorun var ki doğru yazan kimse yok! Önce gazetelerin nasıl yazdıklarına bakalım:
Milliyet, Sabah, Star ve Yeni Şafak; Eselamü aleyküm.
Zaman ve Vakit: Selamün aleyküm.
Habertürk: Selamün Aleyküm,
Hürriyet, Cumhuriyet, Bugün ve Orta Doğu: Esselamüaleyküm.
Posta: Esselamu aleyküm.
Akşam: Esselamün aleyküm. Vatan: Selamün Aleyküm. Taraf:
Selamünaleyküm.
Gazetelerdeki düzeltmen ve editör arkadaşlar kızacaklar belki ama doğrusu şöyle:”Selâmünaleyküm”.
Arapçam iyi olduğu için bunun farkına varmış değilim elbette.
Sâdece İlhan Ayverdi’ nin “Kubbealtı Lügati – Misâlli Büyük Türkçe Sözlüğü” ne bakmayı akıl ettim.
Bu durumda doğruya en çok yaklaşanın Taraf olduğunu da söyleyeyim ama onlar da “a” nın üzerindeki “şapkayı” unutmuşlar! Böyle durumlarda doğruluğu tartışılmayacak bir sözlüğe bakmak her zaman iyi sonuç verir.
Kütüphanemdeki bir büyük rafı sadece sözlüklere ayırdığımı daha önce yazmıştım.
İyi bir sözlüğün insana verebileceklerinin yerini başka hiçbir şeyin tutmayacağını bir kez daha söylemiş olayım.)