Çarşamba, Ocak 15, 2025

Sefer-14

“Çirkinin en çirkini Cimri sûfîdir.”

Ruzbârî

Hazret-i Mevlânâ buyurur ki:

(Yüce Yaratan, Melekleri yarattı, onlara akıl verdi; hayvanları yarattı, onlara şehveti verdi. İnsanlara ise hem aklı hem şehveti verdi. Aklı şehvetten üstün olan, meleklerden de üstündür; şehveti aklından üstün olan, hayvanlardan daha aşağıdır.)(Mektûbat/97)

İşte bütün mes’ele, bir insanı, aklını şehvetinden üstün hâle getirecek kıvâma eriştirmenin yâni hayvan mertebesinden kurtarmanın bir diğer ismidir “güzel ahlâk” sâhibi olmak!

Mesnevî-i Şerîf bize, bu konuda neler neler söyler; işte bunlardan birkaçı:

(Hayvanlık mertebesi, nasıl insanlığa tutsaksa, nasıl insanlığa susamışsa; insanlık mertebesini de -a ulu kişi- erenlerin elinde tutsak bil. Ahmed, kulları doğru yola çağırırken, Allah, “Ey kullarım de!” buyurdu.

Aklın, deveciye benzer; sense devesin, seni emrine râm eder; ister istemez, dilediği yere çeker götürür.

Erenler de aklın aklıdır; akıllar, tâ sona kadar hep develere benzerler.

…Peygamber ” Ahmak kişi, düşmanımızdır, yol kesen gulyabânîdir. Akıllı olansa canımızdır, onun soluğu onun esintisi bize fesleğendir.

…Akıl, akıllı kişinin iyi kötü her şeyini ayarlayan bir bekçidir. İnanan akıl, adâlet sâhibi bir bekçiye benzer; gönül şehrinin bekçisidir, hâkimidir.

…Akıl, Allah gölgesidir, Allah ise güneşe benzer; gölgenin, güneşe karşı parlaklığı olur mu, O’na karşı dayanabilir mi?

…A yiğit, akıl şehvetin tersidir.

Şehvetin çevresinde dönüp dolaşanda akıl var deme!)

İnsanları “akıl sâhibi yapan”… Onlara “güzel ahlâkı” kazandıran kurumun adı, düne kadar “tasavvuf mektepleri” idi. Biz, tasavvufu hayâtımızdan çıkarıp attık; cüz’î akıllarımızla hayat sürer olduk, yaşayışımız kabalaştı. Bu devir; müslümanı bol, mümini az bir devirdir!

Peki, tasavvuf nedir, ne demektir?

(…Tasavvuf,”insan”ı bulma hüneri,”insan”ı görmekle, ezel ikrârının bu dünyâ hayâtında hatırlanıp o ahdin yenilenmesi demektir.

Onun için tasavvuf, dilde bir şey değil, gönülde her şeydir.

Dil söylese, el, yazıp çizse de, “insan”ı bulup, alış verişi onunla kurmadıkça, beşer, cansız bir kalıp olmaktan öte geçemez.

Tasavvufun, yâni “insan”ın hedef ve gâyesi,

Kur’ân’ı da hadîsi de İslâm îmânı içine yayıp bütünleştirerek beşerî, şeytânî ve hayvânî meyillere karşı zırhlandırıp emniyete almaktır.(…)

Tasavvuf, bir felsefe midir? Buna, evet demek abes. Zîra felsefe, her devrin idrâk ve görüş ayrılığına göre zikzaklar çizerek, sırasında kendi kendini inkâr edip yeni bir kalıba sokar.

Hakk’ın birliğine dayanan tasavvuf ise, kıyâmete dek, kütleleri dâvet ettiği nîrengi noktasından bir adım ileri geri götürmez.

Tevhit, her devirde olduğuna göre,

velîlerin adı ve asrı ne olursa olsun, Allah’ı birlemek anlayışı, hareket noktasından vusûl noktasına -varma, kavuşma, erişme- tereddütsüz yol alır.

Hak değişmediği gibi, Hakk’ın halîfesi olan “insan” için de değişmeklik yoktur.


…Sırasında kılıç eri olarak orduların arasına karışan,

sırasında irşatçılıkları ile kütleyi mayalayan ve gene sırasında sanat ve zarâfetin öncülüğünü etmiş bulunan bu uluları bir kenara itmek gerektiğine inanmak gafleti içinde bulunmaktayız.

Böylece de asırlar boyu topluma maddî-mânevî güç ve bir derûnî kanun kazandırmış olan o terbiye ocaklarını söndürmüş ve bu ocakların rûhu olan “insan”ı da küstürmüş bulunuyoruz.

…İnsan oğlunu âbat ve ihyâ eden, söz ve kitap değil,

sözü de, yazıyı da yaşanır canlı prensip hâline getiren “insan”dır.

Beşerin gafleti, dünyâyı çobansız bırakmıştır. Bu yüzden de nefis kurtları, kütlelere saldırmakta ve kanını içip nesi var nesi yok, talan etmektedir.


İş, Mevlânâ’ları, Yûnus’ları, Rifâî ve Kadirî’leri anlamakta değil, onları, yâni “insan”ı anlamakta ve onun gönlünün selâmet çizgisinden yürüyüp, dünyâya geliş ve gidişin mânâ ve gâyesini bulmaktadır.)(Sâmiha AYVERDİ, Paşa Hanım, Sayfa:291)


Demek ki bize

“insanlık” sıfatını kazandıracak şey, bir gerçek insan bulup; bizim aklımızı, onun gönlüne yoldaş edebilmektir. Hazret-i Mevlânâ, Mesnevî’sinde şöyle buyurur:

(Aklı, bir dostun aklına dost et de; “İşleri, danışarak yaparlar” âyetini oku, ona göre iş yap.)

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Rıza Tekin UĞUREL
Rıza Tekin UĞURELhttps://www.dertlidolap.com
..1987 yılında kurulan Kütahya Aydınlar Ocağı Derne­ği başkanlığını uzun yıllar yürüten Uğurel, hâlen (KÜMAKSAD) Kütahya Mevlânâ Araştırma Kültür San'at Derneği'nin de başkanı olarak mûsikî, kültür ve san'at faaliyetlerini sürdürmektedir.
Benzer Yazılar

Sefer-30

Sefer-29

Kurtuluşa Doğru Koş

- Advertisment -

Popüler Yazılar

error: Muhtevâ korumalıdır!