Bilmem, şiirlerimi okudun mu?
Bütün şiirlerimi sana yazdım ben, bütün güzel şiirler ve sözler sanadır zâten.
İnan… inan bana! Daha da güzellerini yazacağım.
Yarınlar, daha güzel şiirlere açılan sütbeyaz sahifelerdir; gönlümse, kalem!
Bu yazışa, bu söyleyişe ölümler bile hız verecek. Ölüm ânında da, sonrasında da şiirlerin en güzelini hep benden duyacak, benden dinleyeceksin.
Hem, ölüm nedir ki?
Doğarken yetkisiz, irâdesiz… ölürken yetkisiz, irâdesizse insan dünyâya gelmeden önce de var, doğduktan sonra da varsa insan; doğum nedir, ölüm ne?
Bir hâlden bir başka hâle geçmenin insanları bu kadar korkutup ağlatmasına şaşmaz mısın?
Peki, nasıl olur da gönülün yazdığı şiirlere bir son, bir nihâyet ve hattâ yerinde sayış veya gerileyiş yakıştırabilirsin?
Gönül, yerinde saymaz, durmaz ve gerilemezken bu tırmanışla yazdığı şiirler dâima güzele, en güzele doğru akmaz ve çağlamaz olur mu?
Daha açık söyleyeyim istersen: benim gönlüm, sen değil misin?
Sen, öleceğine, yok olacağına inanıyor musun ki ben inanayım? Elimdeki kalem, evet benim elimde görünüyor fakat el, benim elim değil ki; tuttuğu, tutar göründüğü kalem benim olsun.