Toprağın Babası

0
256

Adı, Ebû Türab’dı ; “Toprağın babası”ydı.. ama “yetim”di işte!

Yetimliği, belki biraz da babası Ebû Tâlip’den geliyordu.

O’nun gibi “babalı yetim” öyle çok ki..

Ve O da tuttu on iki yaşında Hazret-i Yetim’i kendisine “öz baba” seçti.

Sen olsan, “öz” deyince ne anlarsın?

Sulbünden geldiği babası varken, kendisini emzirecek bir babaya gitmek ne demekse ve bu nükteden gönlünde bir kıpırtı hissediyorsan, sen de onu anla!

Zâten, ne demişler; “bu sofrada ancak yiyebildiğin kadarı senindir.”

Neyse..

Topraktan, “İlim Şehri”ne bir yol mu var, nedir? (ilim şehrinin kapısı Ebû Türap) minbere çıkmış sesleniyor:

“Bana sorun.. bana sorun! Ne soracaksanız, vakit geçirmeden bana sorun! Zîra Allah Resûlü’nün emzirdiği süt, hâlâ dudaklarımda!”

Eğer Ebû Tâlip, bir yandan Hazret-i Yetim’e biat edememek gibi bir eksikliğin yanına aynı Yetim’e hem analık ve hem de babalık yapmak gibi bir ulu bahtın denge noktasında duracak yiğitliği göstermese; Ebû Türâb’ı kim nasıl emzirirdi? Ki, O’nun dudaklarındaki o sütten bir damlası yere düştü de; babası olduğu toprak aşka gelip

Raksa başladı. Sen, depremleri ne sanıyorsun?

Bugünkü cümbüşün sebebi, işte o bir damlacık sütün çıkardığı velvele, onun kopardığı kıyâmettir ve bu yüzden, kıyâmetin kendisi bile, kendini yetim saymaktadır. Fakîr yeryüzünü bir damla sütle zengin ediveren Yetim’e Bak sen!

Yeryüzü deyince ne anlıyorsan; O’nun zengin ettiği de orası olsun.

Darısı, cümlenin başına!