Bir karı-koca düşünelim… Bunlar, sayısız defâ berâber oluyorlar. Neden?
Çok tuhaf gibi gelen bu sual, bana göre hiç de tuhaf değil! Zîra karşılıklı olarak birbirlerine çekilmelerinin sebebi, farkında olmadıkları hâlde, bedenî arzuların ötesinde bir tatmini aramak ihtiyâcından ibâret!
Birlikte oldukları hâlde birlikte olamamanın sancısını çektikleri için… Bedenen berâberliklerini ve tamamlanmalarını, sürekli kılamadıkları için!
Çünkü insanoğlu beden ve ruh diye iki malzemeden yoğrulmuş… Ve bunların her biri ayrı ayrı tatmin edilmeye muhtaç!
Üstte verdiğimiz misâldeki kadınla erkeğin bedenî mânâdaki tatminleri yanında onları insan yapan ve asıl varlıklarını meydana getiren ruhlarının tatminsizliği nasıl inkâr edilebilir?
İşte bu, yarım yamalak bir yetimlik demektir. Bedenî yetimlik!
Eğer erkek ve dişinin bu tarz –cisimlerin birbirini arzulayışı- kalıcı ve gerçek bir sevgi tezâhürü olsaydı; o takdirde böyle bir defâ berâber olmanın sonucunda ne kadında sevilme-beğenilme duygusu kalırdı ve ne de erkekte kadınlara karşı bir çekiliş…
Her şey tamamlanmış ve bu yolda herhangi bir ihtiyaç veya eksiklik kalmamış olurdu.
Hâlbuki ne kadının süslenmesi bitiyor, ne de sevilme-beğenilme arzusu son buluyor.
Kezâ aynı şekilde erkeğin gözü de kadınlardan başkasını görmüyor.
Demek ki bu şekil bir çekiliş ve arzulayış, aslâ gerçek sevgi demek değildir. Aşk ise, kat’iyen değildir. Fânî vücutların birbirini arzulaması da kısacık ömürlü ve sonuç îtibârıyle fânî oluyor vesselâm.
Eğer bu konuda daha fazla gerçekle yüz yüze gelmeyi murâd ediyorsan, hiç durma, Hazret-i Mevlânâ ve benzeri zevâtın eserlerine başvur!
Peki, kast edilen bu muydu?
Dişiden istenen şey, fânî güzelliğini, bedenî çekiciliğini heder etmesi değildi. Erkeğin oyuncağı olması istenmedi ondan;”erkeği tamamlayacak diğer yarı” olması arzu edildi. Mes’eleyi yanlış anladı yâhut anlamadı.
Anasının çektiği doğum sancılarının zerresine katlanamayacak kadar zayıf olan erkek de yanlış anladı. O da böyle doğup, böyle büyüyüp sonra da insan kılığında bir “horoz” olması için yaratılmadı.
Etin, derinin zavallısı olmak nerede, hakîkatin yetimi olabilmek nerede?
Böylelerine, bir ses diyor ki:
(İster carlara ferâcelere bürünmüş olsun, isterse kısmen veyâ tamâmen çıplak… Bir kadını zevkle, heyecanla gözetlemek arzusunu gösteren; ölüm döşeğinde bile olsan, güzel bir dişiyle berâber olmayı isteyen sen!
Kendini erkek mi sanıyor, er mi sayıyorsun? Kadın, kadın olduktan sonra, sen; onu hayâlinde çırılçıplak soyabilen adam! Sen, kendini Âdemoğlu mu kabûl ediyorsun?
Sen, kadınla tamamlanacağın gerçeğini yanlış, basit bir telâkkiyle kısacası “işine geldiği gibi” anladın!
Sen, defîne arayıcılarının en câhilinden de câhilsin.
Çünkü, yarım haritayla defîne bulunmaz!
Sen, defîne bulduğunu zannederek kendi çukurunu kazdın bir ömür!
Bu mâcera, sana destan olsun diye yazılmıştı… Sen, o destandan habersiz, çelik-çomak oynayarak ömür tüketen ve hiç büyüyemeyen bir çocuk gibisin!
Sen, bu destanlık ezel nasîbini; bu bahtiyarlığı fânî ve bir anlık şehvetle değiştin.
Sen, şehvetin yetimi ve zebûnusun!)