Tuzaktaki Tilki

0
350

Bir tilki, seher çağı tuzağa düştü; orada avcıyı düşündü:

—Avcı beni bu hâlde görürse hemen postumu soyar, dericiye satar, dedi.

Kendisini ölmüş gibi gösterdi; can korkusuyla ölü gibi uzanıp yattı.

Avcı gelince onu ölü zannedip:

–Bu, dedi işime yaramaz… Fakat kulağı işime yarar.

Tutup tilkinin kulağını tâ dibinden kesti.

Tilki içinden:

—Gamlanma, diye geçirdi: diri kaldın ya… Bir kulağın varsın olmasın, ne çıkar?

Fakat bir başkası gelip:

—Dili, dedi, benim işime yarar.

Dilini kesti; tilki can korkusuyla inlemedi bile.

Başka biri de:

—Bu organlardan dişler işime yarar, deyip kerpeteni ağzına soktu birkaç dişini zorlukla söktü. Tilki, soluk bile almadı:

—Gönlüm sağ kalsın da ne dişim olsun, ne kulağım ne dilim.

Diyordu. Derken bir başka adam da gelip:

—Tilkinin yüreği hastalığa iyi gelir derler; dur şunun yüreğini çıkarayım, dedi.

Yürek sözünü duyar duymaz tilkinin gözüne dünyâ zindan kesildi. İçinden:

—Yürekle oyun olmaz… Hile, şimdi işime yarar.

Diye geçirdi ve bütün kurnazlığını kullanarak yaydan fırlayan bir ok gibi, fırlayıp tuzaktan kaçtı.

*

Gönül sözü, büyük bir sözdür; iki cihânı da onun bahsi kaplamıştır.

Benim, kanlar içinde kalmamı revâ görür müsün? Gönülden bahsetme de ne yaparsan yap!

Gönlüm kan kesildi; gönülden ne diye söz açayım? Gaflete dalmış kişilere gönülden nasıl söz edeyim?

Sevgili neredeyse, benim gönlüm de oradadır; fakat ben nasıl oraya erişebilirim? Bu, ne vakit nasîb olur acaba?

Gönlüm kayboldu, beni bırakıp gitti; görünmüyor bile. Ne gönlümün benden haberi var, ne benim gönlümden haberim var.

Gönlümün hiçbir nişânesi yok. Artık, gönlümü alanın nişânesi nasıl olabilir?