Eskiden olsa,”eline kalemi kâğıdı alan kendini yazar sanıyor” derdik.Önce kalem kâğıt sırra kadem bastı; daktilo, onların fiyakasını bozdu. Peşinden şimdiki durum ortaya çıktı; kafatasında beyin bulunup bulunmadığı tartışmalı, bir “sürü” peydahlandı. Daktilonun fiyakasını da bilgisayar bozmuştu. Tek özelliği olan beyinsizlikle, eline bir dizüstü bilgisayarı geçiren yâhut herhangi TV kanalına çıkma hünerini(!) gösteren “yeni yetmeler” bir de ünvan ediniyorlar ki; kartvizitleri, onları “yazar”diye tanıtıyor.”Yazar” kelimesi, tam da böyleleri için îcâd edilmiş olmalı. Yazar… Yâni;
“İçinde fikir, bilgi, edep, hakîkat ve haysiyet nâmına hiçbir şey bulunmayan; fakat birer geğirti yâhut kusmuk seviyesindeki her şeyi YAZABİLEN” mânâsına bir kelime bu! Edebiyatçı değil,muharrir değil,mütefekkir hiç değil!Varsa yoksa,”yazar..’’
Hâlbuki bu bir yalan!
Çünkü her gün ortaya çıkan –nasıl ortaya çıkıyor bilinmez- onca sâde suya tirit yazıyı “yazan” bu beyinsiz, fikirsiz güruh değil, makinanın ta kendisi! Onların sâdece parmakları tuşlara basıveriyor ve eser(!) böylece arz-ı endâm eyliyor. İşin temelinde önce bir yalan yatıyor kısacası.
Şunu diyebilirsiniz:
–“Canım ne diye karalıyorsun adamları? Yazı yazmak söz konusu olur da bir insanın edebiyatla alâkası bulunmasın, olur mu?”
Ne gezer cancağızım, ne gezer?
Edebiyatçı olsalar, buna uygun olarak edepden azıcık nasipleri bulunur ve “edebî” şeyler dökülür makinalarından.”Muharrir” olsalar –kelimenin anlamına uygun olarak- doğru ve güzel yazılar çıkar ortaya… Mütefekkirlik, bunlardan fersah fersah uzakta! Düşünecek bir beyine ve akıla sâhip olsalar size elbette hak veririm. Bunlar, kokuşmuş yâni “mütefessih!”
Ayrıca, ben cinsiyet belirtmedim ki… Söz konusu zevâtın(!) yalnızca erkeklerden ibâret olduğunu kim söyledi?
Kimin dizinde dizüstü bilgisayarı var, ben nereden bileyim?
*
Fâtih Terim Millî Takımlar’daki vazîfesini bıraktı ya…
Bâzı haytalar kantarın topuzunu kaçırdı, işi hakarete ve aşağılamaya kadar götürdüler. Çünkü memleket güllük gülistanlıktır ve yazıp söylenecek hiçbir şey yoktur. Ele alıp incelemeye, araştırmaya değer bir konu bulmakta zorluk çektikleri için(!) câmi duvarına şey etmek en kestirme yoldur.
Birisi,”bir kupa kazandım diye kendisini imparator sanıyor” derken; bir başka üstad(!),büyük düşünür(!),dâhî sosyolog(!) ve kısaca “yazar” da ekonomi programı yaptığı televizyon ekranından Terim’e haddini(!) bildiriyor:
(E,ne olmuş…Fâtih Terim istifâ etmiş.Ne yapalım,etmişse etmiş…Çok da tınımda yâni…. Bilgili ve bilinçli olursak tüm gerçekleri görme imkânımız olacak. Koyun millet olarak değil kendini yenileyen toplum olmamız gerekir”)
Ekonomi, IMF derken sözü “hayvan sosyolojisine” getirebilmek de ayrı bir hüner gerektiriyor şüphesiz. Demek ki,”eğitim şart!”
Ya sonra?
Şu zerâfete bakar mısınız:”Çok da TINIMDA yâni…”
Ne demek “tınımda”?
Kimbilir… Olsa olsa sözün sâhibi üstad bilir.
Allah’dan Fâtih Terim çıkıp bunlara şöyle bir dayılanmıyor:
—Bak koçum, ben insanlığımın zekâtını senin gibilere versem, hepinizin yedi sülâlesi iki dünyâda da ihyâ olur. İyisi mi kapa şu ishal olmuş ağzını!