Hangi millette ki, din ve îman meydanı başsız ve sâhipsiz kalmıştır, bu yokluktan faydalanmasını bilen zümrelerin ve şahısların azimli ve sistemli faaliyetleri de alıp yürümüştür.
Memleketi asırlardır siyâsî ve iktisâdî abluka içinde tutan haçlı âlemi, bugün irfan ve îman hayâtımız kadar memleket topraklarına da kök salmak azminde ve gayretindedir.
İrfânından ve îmanından vurulmuş bir milletin birliğini parçalayıp bu cüz’lere kolayca hâkim olmak işten bile değildi. Zîra şuurlu bir mukâvemet, ancak birlik ve berâberlik hâlindeki topluluklardan gelebilir.
Ne yazık ki basir bir turizm çalılığına takılıp kalacak kadar zayıf düşmüş bir içtimâî ve târihî haysiyetimiz de ilerde askeri ve siyâsî müdâhelelere yol açabilecek bir katolik hegemonyasının hazırlığından habersiz bulunmaktadır.
Bizans, devirler süren Türk akınlarına karşı, bu göç ve istîlâ ordularının mensuplarından bir kısmına prenslik gibi, kumandanlık gibi çeşitli unvan, asâlet, mevki ve toprak bağışlamak ve bilhassa Ortodoks kilisesine bağlamak sûretiyle, dînin kütleler üstündeki eşsiz tasarrufuna canlı örnekler vermiştir.
Sâmiha AYVERDİ – Misyonerlik Karşısında Türkiye