Cumartesi, Ekim 5, 2024

Dem Bu Dem

“Kıl kadar kalsa vücûdundan eser,

Alamazsın kıl kadar andan haber!”

Nasıl oldu bilmem…

Güyâ, avını gözetleyen bir kedi gibi, gözümü bile kırpmamaya çalışarak her an gelebilirsin diye bekliyordum. Heyhat ki gafletin bedeli dâimâ ağır oluyor.

Nitekim, gelişini fark etmedim. Uykunun, gözkapaklarımı alaşağı etmesine bir an karşı koyabilsem; belki de göz göze gelecektik.

“Keşke”nin hiçbir faydası olmadığını sen, bir güzel anlattın:

“-Dem bu dem, dem bu dem!”

Demiştin.

Ömrün her çağına âit idrâk nasıl farklı oluyorsa, her çağın gafleti de öyle!

İşte ben bunu yaşıyorum bir kere daha..

Odama her zamanki gibi, gene sessizce girmişsin; beşiğime nasıl yaklaştın ve o boncuğu nasıl taktın?

Belli ki o boncuğu.. o bir tek yağmurtaşını sallayıp şıngırdatan da sensin!

Bunu, kasıtlı olarak yaptın; biliyor ve inanıyorum.

Bendeki gafleti, senden iyi kim bilebilir?

O boncuğa kasten dokundun ki; senin geldiğini başka türlü sezmem imkânsız!

Peki ama, neden bir tek boncukla yetindin? Neden, beşiğimi büsbütün yağmurtaşıyla süsleyip gitmedin?

Gerçi ben, bu kadarına da râzıyım ama, bunca zahmetine değdi mi bir tek boncuk?

Ben, daha çok, daha çok umuyordum.

Ben, kundağım da süslensin, kefenim de yağmurtaşıyla bezensin istiyordum.

El-Hak, ferman senindir. itirâzım yok, ama… Sâhi, neden?

“-……………………”

-O ayak sesi de ne? Kim var orada?

“-Bir’i azımsama! Önce şunu iyi bil; bütün yağmurtaşları, bir tek yağmurtaşından hayat bulmuştur. Yâni Bir, “her şey”dir. Ayrıca kundağından kefenine kadar çepeçevre boncuk istiyor da bulamıyorsan; kabahati kendinde ara!”

-Nasıl?

“-Yapılan son sayımda, sana çok yakın hısım-akrabân olduğu anlaşıldı. Hâlbuki, sen onları kılıçtan geçirdiğini söyledin. Demek, yalancısın! Boncuk isteyen, yetimlik taslayan; civan-mert olmalı!”

-Hayır, hayır! Benim hayatta kimsem kalmadı.. hatırlamıyorum.

Varsa bile, çok uzak akrabâmdır.

“-Sus! Akrabânın uzağı yakını olmaz. Kan bağını inkâr edemezsin! Bak, hemen döneklik yaptın.

Zâten, benim yolladığım sedef kakmalı murassâ kılıcı duvara asmışsın! Kılıç dediğin “çeşmi bülbül” mü ki, rafta veyâ camekânda dursun?

Onun yeri elindir.

Han, kan ister! Hancı, yolcuyu kan revân içinde diler.

Oraya, “sulh ile değil, cenk ile” Varılır. Haydi, tiz davran! Onu duvardan indir! O kılıçla ne kadar can alır, baş kesersen boncuk hesâbını da o zaman yaparsın!”

Rıza Tekin UĞUREL
Rıza Tekin UĞURELhttps://www.dertlidolap.com
..1987 yılında kurulan Kütahya Aydınlar Ocağı Derne­ği başkanlığını uzun yıllar yürüten Uğurel, hâlen (KÜMAKSAD) Kütahya Mevlânâ Araştırma Kültür San'at Derneği'nin de başkanı olarak mûsikî, kültür ve san'at faaliyetlerini sürdürmektedir.
Benzer Yazılar

Sefer-30

Sefer-29

Kurtuluşa Doğru Koş

- Advertisment -

Popüler Yazılar

error: Muhtevâ korumalıdır!