Birkaç gün sonra, Şahâbeddin Han’la “Şahmat”, satranç oynuyorduk. Konuşma, yemeklere intikal etti:
-Yâhu, dedi. Bizim âlâ pilâvlarımızı beğenmiyorsunuz; hâlbuki sizin yedikleriniz hep ot kökten ibâretmiş. Harem dairesindeki hanımlar, yemeklerinize güldüler.
Bunun üzerine arkadaşlarla sözleştik. Bir Cumâ günü toplandık. Kuzu Dolması, Su Böreği, İrmik Helvası yaptık. Bu sefer yemeklerimizi beğenir gibi oldular ama yine de kendi aşlarını üstün buldular.
İTTİHAD VE TERAKKÎ CEMİYETİ
Biz bir taraftan derslerimize devam ederken, diğer taraftan boş durmuyor, her akşam baylardan birinin evinde toplanıyor; ilmî, ahlâkî, içtimâî sohbetler yapıyorduk. Bu meyanda “Türkistan İttihad ve Terakkî Cemiyeti”ni kurduk.
Cemiyetin başına Münevver Karî, Meyan Büzürüg Han, İsrâil Can, Beşîrullah Hoca, Tâlip Can, Şeyhâvendi Tahur dehesi Komiseri Musa Han ve Atâullah Baylar’dan mürekkep yedi kişilik bir faal heyet getirdik.
Bizler, cemiyetin tabiî âzâsı sıfatıyla toplantılara katılıyorduk.
Cemiyetin gâyesi, Türkistan’ın Türkiye’ye ilhâkı idi. Cemiyet, az zamanda çok gelişti.
Âzâsı yalnız Taşkent’te üç bini aştı. Kazâlara ve diğer vilâyetlere kadar giderek, gizli cemiyet hâlindeİttihad ve Terakkî şubeleri açtık.
Bir sene kadar sonra, İttihad ve Terakkî Cemiyeti, bütün Türkistan’a şâmil kararlar almaya ve Türkistan’ın mukadderatına h3akim olmaya başlamıştı. Cemiyetin nüfuz ve tesiriyle, arkadaşımız Bursalı Mehmed Emin Bey, Türkistan Maarif Vekilliğine tâyin edildi.
Bu sâyede nüfuzumuz bir kat daha artmış ve maarif sahasında her istediğimize müspet cevap alacak vaziyet hâsıl olmuştu.
Taşkent’te iki izci oymağı teşkil ettik. Oymaklara kayıtlı izcilerden birer bando teşkil ederek, mûsıkî âletlerinin Maarıf Vekâleti’nce teminini sağladık. Sibirya’dan kaçıp Taşkent’e gelen ve mûsıkî öğretmenliği yapan “Porjolt” ve “Borş Lasit” isimli iki Macar esirinden deistifâde ederek, bunları, teşkil ettiğimiz bandonun öğretmenliğine tâyin ettik.
Zekî Türk çocukları, altı ay içinde mükemmel yetiştiler.
Yeknesak elbise giyinmiş birkaç yüz Türk gencinin, başlarında bando olduğu hâlde caddelerden mağrur adımlarla geçtiğini gören Türkistanlılar’ın neşe ve sevincine hudut yoktu.
Bu aralık, Sibirya’daki esirler kampından 7 arkadaşımız daha gelmişti. Bunları da aramıza aldık. Vazîfelendirerek, elbirliğiyle çalışmalarımıza devam ettik.
Taşkent’te teşkîlâtımız kâfi derecede kuvvetlendikten sonra, Semerkand’a gidip, orada da cemiyetin şubelerini açmaya karar verdik. Arkadaşlar, bu işi bana münasip gördüler.
İlk önce Endican’a gittim. Münevver Karî’den, oranın ileri gelen “bay”larına tavsiye mektupları almıştım. Endican’da bir hafta kaldım. Cemiyetin şubesini kurdum. Bu vesileyle bir hâtıramı söylemeden geçemeyeceğim: