Girit Adası’nın fâtihi olan Fâzıl Ahmed Paşa, genç fakat ciğerlerinden hasta bir vezirdi. Buna rağmen tam üç yıl boyunca Kandiye Kalesi’ni muhâsara altında tuttu.
Kışın bile sabahtan akşama kadar dizkapağından yukarıya kadar balçığa ve suya gömülerek asker arasında dolaşmış, en ilerideki siperlere kadar giderek kahraman Mehmetçikleri gayrete ve heyecana getirmişti.
Fakat akşam oldu mu, yorgun argın ve öksürerek çadırına dönen paşa, orada bütün yorgunluğunu giderecek bir mübârek vücutla karşılaşırdı. Bu, ihtiyar anası Sâliha Hanım’dı.
Genç yaşında serdar olup yirmi yıldan fazla kuşatma altında bulunan bir kalenin fethine giden oğlunu yalnız bırakmak istemeyen bu Türk Anası’nın dizine yatan Fâzıl Ahmet Paşa, orada ağlardı ve:
-Anacığım, derdi, kal’a bugün de teslim olmadı.
Annesi ise, oğlunun omzunu okşayarak teselli eder, ona moral verirdi:
-Bugün olmadıysa yarın mutlaka olacak ve sen İstanbul’a Kandiye Fâtihi olarak döneceksin inşallah. Ben de o fâtihin anası sıfatıyla hacca gidip yüzümü Peygamber’in toprağına süreceğim.