Diğer yolcuların konuşmalarından anladığım kadarıyla; herkes bu cihâna bir balonla gelmiş.
Sormuşlar:
“—Balon uçurabilir misin?”
Kalabalıktan bir kısmı hemen cevap vermiş:
“—Belî!”
Gene sormuşlar.
Bu sefer kalabalık artmış..cevap verenler,evet diyenler çoğalmış.
Sual,bir defa daha tekrarlanmış ve görülmüş ki halkın tamâmı evet diyor.
“—Tamam” demişler;”Cevaplarınızı beğendik.Güzel,fasih konuştunuz.Şimdi,uçmaya hazırlanın..herkes balonuna binsin! Parola:”Yolcu yolunda gerek!”; İşâreti ise:”Safra!” Haydi, yolunuz açık olsun! Dönüp dolaşıp, gene bu meydanda buluşacaksınız. Dikkat edin; balondaki safralar ne kadar eksilirse siz de o kadar yükseğe çıkarsınız. Aksi taktirde, çok alçaktan uçmak zorunda kalacağınız için; bırakın dağlara-tepelere çarpıp parçalanmayı; bodur çalılar bile sizin uçmanıza engel olur. Parolayı unutursanız da, kezâ! Bu da oyunbozanlık sayılır.
…..
İşte, benim hikâyem de böyle başladı.
Attım attım bitmedi;atmaya güç yetmedi.Safralar tükenmedi..bitmedi,tükenmedi.
Serde yalancı çıkmak korkusu var. Balonu uçururum, dedim ya!
Bir yandan yükümü, ağırlığımı azaltmaya çalışırken; öte yandan da parolayı tekrarlıyorum:
“Yolcu, yolunda gerek!”
Balonumda bunca safranın bulunabileceğini işte o anda anlamaya başladım.
Ah, aman! İrtifâ kaybediyorum.
“Anlamaya başladım” der-demez, balonumun yeni bir safrayla yüklendiğini de sen fısıldıyorsun:
“İçin dışın murdar iken, dost neylesin senin ile?
Gönül gözün nefs ü hevâ, aşk neylesin senin ile?”