“Sen hayvanı geçmeden insanı arzularsın!”
Niyâzi Mısrî
Cankız, kapının önünde söylenip duruyor.
Hayır, söylenmiyor.. yalvarıyor, dil döküyor. Çıkardığı sesler öyle yürek paralayıcı ki; başka zamanlardaki mırıltılarını bilmesem, kapıda başka bir kedi var zannedeceğim. Karnı aç olduğu zaman hiç böyle seslenmiyor.
Yavrularıyla haşır neşir olurken gene ses tonu ve yüz hatları bambaşka…
Sevilir okşanırken ise, tamâmen farklı.
Peki, şimdi derdi ne?
Derdi, içeri girmek! Dâimâ böyle!..Kapının açılmasını istediği anlarda hep aynı terennümü mırıldanıyor. Aslında buna, mırıldanmak da denemez.
Târifi, tasviri imkânsız bir ses tonuyla yakarış! Evet, Cankız’ın hâlini îzahtan çok uzak, fakat kelâma gelebilecek tek târif, bu!
Yakarış…
Peki, içeri girip de ne yapacak?
Hiç!
Sâdece ve sâdece içeri girecek, dizlerimize sürünecek; sonra da…
Sonrası; bizimle berâber olacak.
Sakın, beni kimse ayıplamasın!
Anlamayanları mâzur görürüm.
Cankız, sizin kediniz olsaydı, benim yaşadıklarımı onunla siz yaşasaydınız; zâten beni ayıplamak aklınıza dahî gelmez, bana hak verirdiniz.
İşte, sizinle lâfa daldım, onun feryâdından zevk duyar ve ona daha fazla acı verir gibi hissetmeye başladım kendimi.
Ve kapıyı açıyorum.
Şimşek hızıyla içeri dalarken, dikkat edin; bir sâniye önceki ses tonundan eser var mı? İçeri koşarken, birden bire başkalaşıverdi. Sesi hemen değişti. Şimdi daha bir müteşekkir mırıldanıyor.
Okşamaya başladım.
Önümde, boylu boyunca uzandı; göz göze geldik. Bana hâl diliyle dedi ki:
“-Eğer sen, benim seni sevdiğimin binde biri kadar birini sevseydin; kapıyı çok daha erken açardın. Sevgiden yana nasîbin yok zerre kadar!
Sadâkat, senin fersah fersah uzağında!
Şu binâda kaç tâne dâire var? Bütün kapılar, aynı renge boyanmış. Sen beni bir tek gün, herhangi bir gün; başkasının kapısında yalvarırken gördün ve duydun mu?
Sitemlerimi hoş gör… işte, geç de olsa, ben murâdıma nâil olup, içeri girdim.
Ben, buna râzıyım.
Çünkü bu kapı, benim kapım! Görünmez, bilinmez bir el, beni bu kapıya bağladı.
Başkaca bir kapının açılmasını, senin kapında hep beklemeye değişmem. Eşikte yatarım, ama, mes’ud yatarım. Çünkü, şuna tam îmân etmişim; bir gün, kapıyı mutlaka açarlar!”