Na’t-ı Hazret-i Nebevî
Rûh u cism ü bâtın u zâhirsin elhak yâ Resûl
Hey’et-i kevn ü mekâne şems-i nûrsun yâ Resûl
Nûr-ı vechinden alır feyz encüm ü şems ü kamer
Zâde-i rûhundur insanlar cihanda yâ Resûl
Ruhta, tende, özde görünen hakikatsin Yâ Resûl!
Kâinatta, varlıklar âlemine, güneş misali nur verensin Yâ Resûl!
Yıldızlar, güneş, ay hakikatinin nurundan feyiz alır,
Bütün insanlık ruhunun çocuklarıdır Yâ Resûl.
Çâresizler dest-gîri dertliler dermânısın
Gâfilin imdâd-resi, bîçârenin âmânısın
Bildiren sensin Hudâ-yı Zü’l-Celâl’i kullara
Enbiyâ’nın, asfiyânın, şahların sultânısın
Çaresizlerin elinden tutanısın, dertlilerin dermanısın,
Gafilin imdadına el uzatan, güvenle sığınılansın.
Allah’ı kullarına bildiren Sensin,
Peygamberlerin, âlimlerin, velilerin, şahların sultanı sensin.
Hil‘at-i “Levlâk”i giydin zâhir oldun âleme
Bu zuhûrundan vücûd buldu bu varlık ya Resûl
Şânını vasf eylemek hiç kimseye kābil değil
Hak bilir ancak ulüvv-i kadr ü şânın yâ Resûl
“Ey sevgili Sen olmasaydın âlemleri, -felekleri- yaratmazdım.”
Hitabındaki sırrı giyinerek âleme görünensin,
Hâlindeki güzellikten vücut buldu cümle varlık.
Şanındaki yüceliği tasvir etmek, onu vasıf hâline getirmek ne mümkün!
Sen ulusun, şanındaki ululuğu lâyıkıyla ancak Cenâb-ı Hak bilir.
Genc-i nîmettir kapın dünyâ vü ukbâya heman
Sâhib-i fermân-ı dâreyn sensin ey kenz-i cinân
Rahmetin bâbında Ken’ân ahkar u ednâ kulun
Vuslatından eyleme bir lahza mehcûr yâ Resûl
Dünya ve ahret kapısında, hazinen nimettir,
İki dünyada ferman sahibi Sensin.
Cennet, Seninle mânâ bulur, cennetin hazinesi Sensin.
Merhametinin, nimetle bezeyişinin kapısında aşağıdan da aşağı bir kulum
Fakat ne olur Sen, bu Ken’an kulundan vazgeçme,
Ne olur Sen kulundan yüz çevirme,
Seninle olmaktan bir an olsun onu mahrum etme, Yâ Resûl!
Ken’an Rifâî