“Bayram münasebetiyle Reşat Bey gelmişti. Ona dedim ki: Oğlum, sen, sevdiğimiz Esat Bey’in oğulusun. Âile seninle hep iftihar etti… Yüzünün akı ile tahsîlini bitirdin, doktoranı aldın. Fakat asıl çalışma bundan sonra, asıl hayat şimdi senin için başlıyor. Göreyim seni, bu işte de doktoranı alabilirsen, işte o zaman tam insan olmuş olursun.
Dedi ki: Evet Efendim amma, bu işte irâde ve ferâgat lazım…
Dedim ki: Oğlum, seni Avrupa’ya tahsile zor ile mi gönderdiler? Yoksa kendi arzu ve irâdenle mi gittin? Tabiî kendi isteğim ve kendi irâdemle…dedi. Ve orada tahsiline devam edebilmek için birçok zorluklara katlandın, ferâgatlerde bulundun. Anandan, babandan ayrıldın. Gece yarılarına kadar yorularak çalıştın. Peki dünya işlerinde böyle iradeni kullanmaya çekinmiyorsun da adam olma yolunda ne demeye çekiniyorsun?
****
Çirkini de güzeli sever gibi sevmek lâzımdır, deniyor amma insan yine de güzeli tercih etmekten kendini alamıyor:
– “Güzele de çirkine de Allah’ın mahlûku olmaları dolayısıyle hürmet etmek lâzımdır. Fakat sevmeye mecbur değilsin. Yalnız bunların hepsinde Allah’ın nuru olmak münâsebetiyle, saygı göstermeye mecbursun.
Şurada, güzel sesli ve çirkin sesli iki kişiye Kur’ân-ı Kerîm okutsan, her iki ağızdan çıkanı da Allah kelâmı olduğu için hürmetle dinlediğin halde, elbet güzel sesliyi tercih edersin.