29 Ekim
ÂRİFÂN’IN SÖZLERİ:
Mürâkabesiz geçen bir gün, ertesi güne ışık tutmaz.)
(Kalp huzûru, cennettir. Kalpteki huzursuzluk, cehennem.)
(Hayr’ül halef ol!)
(Asıl tövbe, sebebe bakmayıp müsebbibi bilmektir.)
(Tövbe, vakti ve kalbi Allah yoluna teslim etmek mazhariyetidir.)
25 Ekim
(… Ey Oğul! Önce kendi nefsine nasîhat et, kendi nefsini düzelt. Sonra da başkalarına öğüt ver, başkalarını düzeltmeye çalış. Sana önce, kendi nefsinin hususiyetleri, kendi nefsinin ne durumda olduğu lâzım. Kendinde ıslâha muhtaç bir hâl var olduğu müddetçe başkalarını düzeltmeğe, başkalarına öğütler vermeğe kalkışma. Eğer kendinde ıslâha muhtaç bir hâl varken, bunu bırakır da başkalarını ıslâha kalkışırsan, yazık sana! Hiç şüphe yok ki sen, başkalarını nasıl ve hangi durumlarda kurtarabileceğini bilirsin. Sen kendin, kör isen, bir başkasını elinden tutup bir yere nasıl götürebilirsin? Gözleri görmeyen birisinin, bir başkasını elinden tutup bir yere götürmesi mümkün olmadığı gibi, kendi nefsini ıslah etmemiş kimsenin de başkalarını irşâd edip, Allah’a götürmesi mümkün değildir.
Ancak kendi gözleri gören kişi, başkalarını bir yerden bir başka yere götürebilir. Denize düşen ve yüzme bilmeyen birisini, ancak yüzücülükte usta olan birisi kurtarabilir. Aynen bunun gibi, Aziz ve Celîl olan Allah’a, insanları, ancak O’nu tanıyan birisi götürebilir.
Allah’ı tanımayan kişiye gelince; O’na giden yolda, bu kişi, insanlara nasıl rehberlik edebilir ki!.. Sana, Aziz ve Celîl olan Allah’ın tasarrufundan bahsetmek ihtiyâcını hissetmiyorum. Sen O’nu seversin. Amellerini sırf O’nun rızâsı için yaparsın. Aslâ O’ndan başkası için yapmazsın. Ve yine sen, yalnız O’ndan korkarsın, O’ndan başkasından korkmazsın. Fakat bütün bunlar, gönülden, hâlis bir inanış ve iştiyakla olacak şeylerdir. Ağız kalabalığı ile ve lâfla olacak işler değildir.… Evin kapısında tevhid bulunur ama içi de şirkle dolu olursa bu, münâfıklığın, ikiyüzlülüğün ve fitne fesadın ta kendisidir.)
Abdülkadir Geylânî Hz.
22 Ekim
HASAN BASRİ HAZRETLERİ’nden:
‘’Bende nifak bulunmadığını bir bilsem, bu benim için yeryüzünde var olan her şeyden daha sevimlidir.’’
*
‘’Ne geçip gidenlerden ne de gelecek olanlardan, ‘olmaya ki münâfık olayım’ deyip de titremeyen hiçbir mümin yoktur.’’
*
‘’Üç kişi hakkında dedikodu yapılması günah olmaz: Hevesine uyan, fesatçı ve zâlim devlet reisi.’’
*
‘’Başkasına bir şey emretmek istediğin zaman, önce senin amel etmen gerekir.’’
*
‘’Bil ki başkalarının sözlerini sana taşıyan, senin sözlerini de onlara taşır.’’
18 Ekim
(Ey Oğul! Kader oluğunun altında uyu. Bunu, sabra yaslanarak, kadere gönülden rızâ göstererek, felâha erme ümidi içinde ibâdet ederek yap. Eğer böyle olmağa devam edersen, Allah, mukadder olan şeyleri kendi lütuf ve ihsanından sana gönderir; hem de senin isteyemediğin ve temenni edemediğin güzel ve hayırlı şeyleri.) – Hz. Geylânî
15 Ekim
(Akılsız aşk, kablosuz elektriğe benzer.)
(Ceddin Âdem, mihnetsiz âlemden mihnet âlemine geldi. Çünkü bütün kemâlât bu âlemin cefâsında gizlidir. Darılma, dayan.)
(Duâdan maksat, sâhibine ilticâ isteğidir.)
(Allah’ın sevmediği, istemediği işleri yapmamak üzere edep sâhibi olmaya “dâimî namaz” denir.)
11 EKİM
Câfer-i Sâdık Hz.
On iki İmam’ın Beşincisi.
Babası Muhammed Bâkır,
Dedesi, Zeynelâbidin,
Dedesinin Babası da Hz. Hüseyin Efendimiz’dir.
İmam Şâfiî Hazretleri’ni “Sen Râfızî’sin diyerek hapse attılar. Bu konudaki şiirinin bir beyti şöyledir:
“Eğer muhammed’in hâne halkını sevmek Râfızîlikse, insan ve cin şâhit olsun ki ben Râfızîyim!”
Bir gün Dâvûd-ı Tâî, Sâdık’ın huzuruna gelerek: “Ey Allah Resûlü’nün torunu! Bana öğüt ver, çünkü gönlüm karardı” dedi.
O da şöyle konuştu: “Ey Dâvut, sen meşhur bir zahitsin. Benim nasihatime ne ihtiyâcın var?
“-Senin bütün mahlûkata üstünlüğün var, peygamber torunusun. Herkese öğüt vermek sana vaciptir.”
“-Ey Dâvut! Ben, kıyâmet günü gelince ceddim Muhammed’in(s.a.s.) elimi yakalayıp, ‘Niçin bana hakkıyla tâbî olmadın? Bu iş, sahih bir nisbet ve güçlü bir soyla olmaz. Bu iş, Hz. Hakk’a lâyık olan bir muâmele tarzıyla olur’, demesinden korkuyorum”, deyince Dâvud-ı Tâî ağladı ve şöyle dedi:
“Yâ İlâhî! Ceddi Resûl, Büyükannesi Betül olan birisi böyle bir hayret içinde kalıyorsa, Dâvud kim oluyor ki muâmelesi ve amel tarzıyla kendini beğensin?”
-Tezkire’de-
8 Ekim
ÜÇ HADİS:
(Dünyâ ve dünyânın bütün nîmetleri değerlidir. Ancak, onun nîmetleri içinde en değerlisi, sâlihâ kadınlardır.)
(Siz iffetli ve nâmuslu olunuz ki, hanımlarınız da iffetli olsunlar.)
(Siz kadınların, evinizde ev işlerini yaparken çektiğiniz sıkıntı, inşallah Allah yolunda savaşanların sevabına denk sayılır.)
4 Ekim
(Sultânü’l-Ulemâ/Hz. Mevlâna’nın babası, Hac farizasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam’a uğradı. Orada Şeyh-i Ekber Muhyiddîn Arabî ile görüştü. Şeyh-i Ekber, Sultânü’l-Ulemâ’nın arkasında yürüyen çocuk Mevlâna’ya bakarak: ’’Sübhânallah! Bir okyanus, bir denizin arkasında gidiyor”, demiştir.)