Bugün hep benden kaçtın; seni görmek için arkandan koştukça, bilmem nerelere, hangi dağların bayırların ardına saklandın ki hiçbir tarafta bulamadım.
Akşam, dizi dizi bulutlarını ufukta topladığı, güneş, görünmez fırçası ile ağaçların tepesine dile gelmez renklerinden sürdüğü zaman, ben de bir kayanın üstüne oturdum. Koşmaktan, didinip çırpınmaktan tâkati kesilmiş vücudumu dinlendirmeye o kadar muhtaçtım ki… Artık seni bulmaktan da ümidim kalmamıştı…
O zaman, boşa çıkmış mücâdeleler, işe yaramaz didinmelerden sonra evine dönen yorgun bir adam gibi, ben de içime, kendime döndüm.
Döndüm. Hayretle ve dehşetle gördüm ki sen oradasın. Biraz muğber/ gücenmiş/, biraz tutuk ve sitemli, yüzüme bakıyor ve diyorsun ki:
–Bütün dünyâdan gizlenmiş olabilirim; fakat senden de mi saklanacaktım ki en yakınını koyup beni ıraklarda aradın?
–Sâmiha AYVERDİ- Yusufçuk
—————————————
