Hasan Basrî Hazretleri’nin kulağına, falan kişi senin hakkında dedikodu yaptı, diye bir söz ulaşınca hemen bir tabağa koyduğu birkaç hurmayı o kişiye göndererek özür dileme yollu:
mâzur gör
“Haber aldığıma göre, kazandığın sevapları benim amel defterime nakletmişsin; bundan dolayı seni mükâfatlandırmak istedim. Seni hakkiyle mükâfatlandıramadığım için mâzur gör” diye haber gönderdi.
Hasan Basrî, bir gün dostlarına ve ahbaplarına: “Hz.Peygamber’in sahâbesine benziyorsunuz” dedi ve onlar da buna sevindi. Bunun üzerine:
-“Yalnızca şekil ve gidişat bakımından diyorum, başka bakımdan değil. Şâyet siz sahâbeyi görmüş olsaydınız, hepsi gözünüze deli dîvâne görünürdü. Eğer onlar sizi görmüş olsalardı hiçbirinize Müslüman demezlerdi.
Çünkü onlar önde gidiyor, rahvan at üzerinde yol alıyor ve kuş gibi, yel gibi uçuyor. Biz ise, sırtı yağır olmuş eşekler üzerinde oturup kalmışız” dedi.
Mâlik Bin Dinâr, Hasan Basrî’ye sorar:
-“Âlime verilen cezâ nedir?”
-“Kalbinin ölmesi!”
-“Kalbin ölümü nedir?”
-“Dünyâ sevgisi!”
Naklederler ki Hasan Basrî Hazretleri duâ edince Habîb-i Acemî -rahmet oraya insin diye- eteğini açar ve: “Duâya icâbet edildiğini görmekteyim” derdi.