Bir gün, Hazret-i Ayşe Annemiz’e sormuşlar: ”Peygamber Efendimiz’in ahlâkı nasıldı?” diye…
-“Siz”, demiş, “Kur’an okumuyor musunuz?”
-“Okuyoruz.” demişler.
-“İyi ya.” diye sözünü tamamlamış; “İşte O’nun ahlâkı Kur’an ahlâkıydı.”
“Faydasız ilimden Allah’a sığınırım.” buyuran Kâinatın Efendisi’nin ahlâkını anlayabilmek; Kur’an-ı Kerim’i anlayabilmek demektir. Çünkü O, yaşayan bir Kur’an’dı. Yahut, eskilerin “Kur’an-ı Nâtık” dedikleri “Konuşan Kur’an”…
Hiç’liğini bilen kimse; O’nu ancak bilebilir. Yüce Peygamberimiz’in, neyi, neden, nasıl yaptığını anlamak için, O’nu anlayıp bilen birilerine sormak zarureti vardır. Cenâb-ı Hakk’ın kudreti ve ilmi karşısında, aczini, güçsüzlüğünü idrak etmiş kimsenin HİÇ’liği, bizleri yanıltmasın. Onlar, BENLİK’den yana hiç’tir.
İddiâsız, dâvâsız, münâkaşasız… Sâde bir hayat sürmeleri, gene Peygamber ahlâkının icâbı… Yâni sıkıntı, çile ve ıztırap gibi bu sâdelik de onlara Peygamber mîrâsıdır. “İnsanlardan bir insan olunuz!” buyuran da O’nun ashabı olmak şerefine ermişlerdendir; ‘’Hiçbir şey görmedim ki, onda Hakk’ı görmeyeyim.” diyen, Hazret-i Ebûbekir de…
“Ben, Rabbim’i isteklerimin olmaması ile bildim.” diyen Hazret-i Ali de…
Onlar, öyle HİÇLER’di ki; insanlıklarının zekâtı, dünya durdukça, çamurdan insanları İNSANLAŞTIRIP durmaya yetecek.
Çünkü mâlûm, bir Hadis’de:
“Nefsini bilen, Rabbini bilir.” buyruluyor ve Kur’ân-ı Kerim, bize emrediyor:
“Ey akıl ve rey sahibi kimse! Bir de, güvendiğin birine danış!..”
Yâhut:
“Bilmediklerinizi ehl-i zikre sorunuz.”
Evet, fakat daha da önce dikkat etmemiz gereken îlâhî emir:
“Yaratan Rabbinin adıyle oku!” emridir.
Peki ama Peygamberimiz’e ilk gelen vahiydeki, okumaktan, kasıt neydi? Hazret-i Peygamber, neyi, nasıl okuyacaktı?
Biz, bu sualin cevabı için, merhum Hayri Bilecik’in kitabına başvuralım:
İslâm Târihi ile ilgili kaynaklardan öğrendiğimize göre ÜMMİ olan bir Peygamber’dir Allah’ın Resûlü… Üstelik, o devirde, tahrife uğramamış bir kitap da yoktu ki; o ilâhî kitabı okuması emredilsin.
Allah’ın emrettiği okumak, yazılı bir metni okuyarak bilgi edinmek olmadığına göre; Peygamberimiz’in şahsında bütün insanlığa verilen:
“Oku!” emri, neydi? Kur’ân-ı Kerim’in ve Sünnet’i Seniyye’nin bütünü dükkate alınırsa, bu âyetteki “Oku” emrinin; okumakla birlikte Hak ve hakikati araştırmak, öğrenmek, tefekkür etmek, bâsiret gözüyle görmek, tanımak, bilmek, anlatmak, tebliğ ve tâlim etmek gibi pek çok mefhumla yakından ilgili olduğu görülür.
Bütün bu mânâları göz önünde bulundurarak, okumayı; ilim, irfan ve hikmetle bezenip, maddî-mânevî her sahada, Hak için halka hizmet verir hale gelmektir, diye târif ediyorlar.
Ayrıca, âyet-i kerimenin beyanına dikkat edersek, bu emir, Yaratan Rabb’in adıyle îfâ edileceğine göre, okumanın, Allah’ın rızasına aykırı her türlü pislikten ve ihtirastan uzak olması gerekmez mi?
Bu ilâhi hitaptaki, bu temel şarta riâyet edersek, okumaktan gâye; varlıkları ve varlıkların özündeki ilâhi güzelliği hakkıyle tanıyıp…
O kudret ve güzelliklerin sâhibine tam teslim olarak; her sahada iyiliğin, doğruluğun, güzelliğin buyruk yürüttüğü saadet dolu bir hayâta erişmekten başka, ne olabilir?
Evet, okumanın gâyesi, budur.