“Es-sefer kıt’atun mines-sakar”
(Sefer, cehennem ateşinden bir parçadır.)
-Hadîs-i Şerîf-
Üstteki Hadis’den anlaşılıyor ki; adına ister sefer, ister seyahat, ister devir veya yolculuk diyelim, söz konusu edilen iş, zor bir iştir. Bir başka hadislerinde Peygamber Efendimiz şöyle buyurur:
“Allah’ım, seferdeki güçlüklerden sana sığınırım.”
*
Sefer veyâ seyahati, ilim sâhipleri ikiye ayırıyor: “Seyahat demek nefs mücâdelesi demektir. İki türlü seyahat vardır:
1-Allah’ın evliyâsını görmek veyâ Allah’ın kudretinin eseri olan şeylerden ibret almak için nefsin yeryüzünde gezmesi.
2-Melekût âleminde dolaşmak için kalple yapılan seyahat. Bu seyahatte, gaybı temâşâdan hâsıl olan feyizler seyahat edene gelir ve bu da kalbin itminan/huzur bulmasını sağlar. Nefs, Allah’ın maddî âlemdeki eserlerini, kalp ise melekût âlemindeki güzellikleri seyrederek huzur ve sükûn bulur.”
Darısı başımıza!
*
(Suyun yeryüzünde akıp
Gitmesine,’siyâhet/sîh’ denir.)
-Kamus trc.-
Dostum, sen de bir zamanlar benim gibi, küçük ve yaramaz bir çocuktun.
Ve yanında büyüklerden biri olmadıkça, sokağa çıkmana izin vermezlerdi. Çünkü, kaybolmandan korkarlardı. Seni sokağa çıkarıp tekrar geri getiren büyüğün, sana “rehberlik” etmekteydi.
Ama, büyüdükçe yolları öğrendin; gezmeyi seviyordun, yolları seviyordun, sokak ve caddeleri seviyordun, fakat en çok da, sizin eve giden en kestirme yolu seviyordun.
Büyüdükçe duâların da değişti, onlar da büyüdü. Ve şunu anladın ki hayat, yalnızca eve ulaşan yoldan ibâret değilmiş.
Kaldı ki yolların çokluğu, sokak ve caddelerin fazlalığı “kaybolma” ihtimâlinin de sonsuz derecede çokluğunu gösteriyor. Peki, yaşın ilerleyip; bedenin büyüdükçe, rehbere olan ihtiyâcın kalmadı mı sanıyorsun? Sana verilen akıl nîmeti sâyesinde maddî yolları bilebilirsin, fakat göze görünmeyen bir yolculuğun da varlığından söz eden olmadı mı hiç? Böyle bir yolu nasıl yürüyeceksin; hele “aklı başında bir rehber” de edinmemişsen, hiç düşündün mü?