“Ne bilsin lezzet-i fakr u fenâyı mal u câh ehli
Bu zevki gel kanaat köşesinde merd-i Hak’dan sor”
Dürrî
Hasan Basri Hazretleri yolculuk sırasında Dicle’nin kenarına kadar gelip, beklemeye başlamış.
Biraz sonra oraya gelen Habîb-i Acemî, kendisine sormuş:
-“Niçin bekliyorsun?”
-“Geminin gelmesi için!”
Habîb-i Acemî, bu cevâbı alınca demiş ki:
-“Üstat! Ben ilmi senden öğrendim. Halka haset etmeyi gönlünden çıkar, dünyâya karşı soğuk dur, belâları ganîmet say…
Her işi Hak’dan bil; bu inançla ayağını suya bas ve karşıya geç!”
Sözünü bitirir bitirmez adımını atmış ve su üzerinde yürüyüp gitmiş.
Hasan Basri Hazretleri ise şaşırıp, aklı başından gidecek gibi olmuş. Demiş ki: “Habîb, ilmi benden öğrenmişken beni kınadı ve su üzerinde yürüyüp gitti. Eğer yarın sırat köprüsünden geçiniz nidâsını işitir ve orada da şimdiki gibi kala kalırsam, vay benim hâlime!”
“Sen, Allah’a itaat edene âsî olanı gördün mü?” Selmân-ı Fârisî
Bir başka zât -Ebû Hâzım Mekkî- bir kasap dükkânının önünden geçerken, asılı bulunan etlere baktı.
Bunu gören kasap:
-“Buyurun, etler tâzedir,” dedi.
-“Benim param yok!’
-“Eti sana veresiye veririm. Paran olunca ödersin”
Ebû Hâzım Mekkî, buna da îtiraz etti:
-“Nefsim para bekleyeceğine, et beklesin!”
Kasap, onun hâline acımıştı:
-“Ama kaburgaların görünüyor” deyince, şu karşılığı aldı:
-“Mezar kurtlarına bu kadarı yeter!”