28 TEMMUZ
(Îman toplantılarında duâ okunduktan sonra Fâtiha çekilirdi. Bu toplantılarda her zaman Râşit ve İzzî Beyler hazır olurdu. Onlardan başka İstanbul’daki tanınmış mutasavvıflar da bulunur, çoğunlukla Râşit Bey idâre ederdi. Her seferinde Râşit Bey Annemize: “Buyurun efendim” diyerek Fâtiha çekmesini teklif ederdi. Ama Annemiz hiçbir zaman Fâtiha çekmezdi. Daha sonra: “Efendim bu vazîfeyi bana vermedi”, derdi. Çünkü Annemize4 resmen hurda-i tarîk denilen tarîkat âdâbı, tarîkat geleneğine göre postnişin olma vazîfesi verilmemiş.)
–Aysel YÜKSEL/ Sır Kâtibi, S.278–
————————————————-
25 TEMMUZ
(… Gerçek mürşit, almak için değil, vermek için bu âleme gelmiştir.
Binâenaleyh mürşidin sahife-i ahvâli olan müritlerinden de beşeriyete hayırlar gelmesi, insanlara faydalı ve yardımcı olması, güzel ahlâkta, fazîlette, ferâgatte ve emsâli iyi hasletlerde konuklamayı öğretmesi gerekmektedir.Beşeriyete yardım yalnız para ile pul ile olmaz. Bilgisinden, iyi huyundan, doğruluğundan, güzel ahlâkından, fazîletlerinden etrâfına vereceği örneklerle yol göstermesi, en büyük yardım, sadaka ve zekâttır.)
–Sâmiha AYVERDİ–
———————————-
21 TEMMUZ
(… Bu kedi, yaratılışının tortusunu ayıklayamamış öyle bir yapının sâhibi olmalı idi ki, ehlîliği benimsemiş hemcinslerine ters düşen vahşete olan düşkünlüğü, tabiata meydan okurcasına, âsîliğini sildirmemiş, böylece de ehlîleşmenin teklif ettiği hazır lokma ve rahatı istememiş, âdeta dayak yemişçesine ondan kaçmıştı.
İnsanoğlunun da “eşref-i mahlûkat” /Yaratılmışların en şereflisi/ olması, bu şerefe liyâkat kazanması için pürüzlerinden, kılçık ve çapaklarından arınması gerekmez mi? Tâ ki “evin efendisi”nin kucağına çıkacak liyâkate sâhip bulunması mümkün olabilsin.
Dünya, dünya olalı beri ona yüzlerce, binlerce kimse bunu anlattığı halde, “eşref-i mahlûk” denen bu kimse, hep kafasının dikine gitmiş, vahşette ve iptidâîlikte ayak diremekte devam etmiştir.Önüne açılan bu kapıyı tekmeleyip, kendisini vahşetin kucağına atan adama acınmaz da ne yapılır?)
–Sâmiha AYVERDİ–
18 TEMMUZ

(Tıyneti bozuk olarak yaratılmak, belki de insanoğluna verilmiş en büyük mânevî cezâ idi. Zîra ne kendi değiştirip tashih/düzelltme/ edebiliyor ne de bizim gibi ednâ/âdî/ kimselerin îkâzı ona tesir edebiliyordu. Acaba varlığı bir şimşek parıltısı olan ilâhî hikmet erbâbının taşları sîm ü zer/Gümüş ve Altın/ yapanın halkasına girebilse, geceleri gündüze çeviren aydınlık, onun da karanlık, kara gönlünü aydınlatabilir miydi?)
–Sâmiha AYVERDİ–
————————————————
14 TEMMUZ
(… Evvelâ kendine, sonra etrâfına faydalı olmak… dedik. İnsan kendine nassıl faydalı olur, dersek, kin kibir, yalan, riyâ, intikam, hırs, haset gibi hayvânî sifatları birer birer atıp; yerlerine şefkat, merhamet, müsâmaha, sabır, şükür gibi insânî vasıfları ikame etmekle/onların yerine koymakla/ olur. Böylece de Hak muvâcehesinde/Hak karşısında/ kendini temizleyen insan, şüphesiz ki vazifesinin, O’nun kullarına hizmet ve iyilik olduğunu takdîr eder…)
–Sâmiha AYVERDİ–
——————————
11 TEMMUZ
Sâmiha AYVERDİ Hanımefendi, aşağıdaki satırlarda her ne kadar Mahmud Nedim Paşa’dan yâni “Nedimof”dan bahsediyorsa da, aslında her devrin tipik “karaktersiz karakterlerinden” çizgiler sunmaktadır. O’nu minnet ve şükranla yâd ederken,Türk milleti için de daldığı derin uykudan uyanmasını dileriz.
(… İşte yüzüne târih aynası tutulan ve üstelik de memleketin en üst mevkîine çıkmış bir sadrâzam, gerek halka gerek kendisini aksettiren aynadaki hayâline bakıp utanmayı hiç düşünemiyor ve böylece kendisini aksettiren adını Nedimof’a çevirten ef’âline/yâni yaptığı işlere/ çeki düzen vermeden, sakat ve ters işlerine alabildiğine devam ediyordu. Zîra Hakk’a da kula da, bilhassa kendi kendisine de hesap vermek mes’ûliyetinin tasfiyeci/ kötü huylarından arınmak/ anlayışından uzak olmak tâlihsizliği içinde bocalayıp durmaktaydı.
İbnül Emın Mahmud Kemal, Son Sadrâzamlar kitabında, Mahmud Nedim Paşa hakkında: “Sadâreti sırasında umumun nefret ve düşmanlığını kazandı. Memurları yerinden oynattı, mâlî/ekonomik/ sıkıntıya bir çâre bulmak için memur maaşlarını azalttı.
Zamânında yolsuzluk ve rüşvet arttı. Bir zamânı diğer zamânına uymaz, sebatsız ve kararsız, çiğden nem kapan, vesveseli, öfkeli, küstah ve îtimat edilmez bir adamdı”,der.
Mahmud Celâleddin Paşa da “Mirat-i Hakîkat”te: “Bulunduğu mevkilere gelmek için akla hayâle gelmez yalan ve fitne karıştırmış, füsun ve asılsız hikâyeler uydurmuş, nâmeşrûdan/ meşru olmayan, kanunsuz yollardan/ paralar takdim ile/ vererek/ bulunduğu yüksek mevkilerde kalmıştır. Pâdişâ perestişte/ yâni taparcasına/riyakârlardan, mürâyilerden daha ileri gitmiştir”, ifâdesini kullanır.) – (Kaybolan Anahtar, s.28-29)
————————————–
4 TEMMUZ
(…Tekrar ediyorum: “Bilgisizlik ölümdür. Allah bilgi verdikçe dirilik olur. Her bilgi vebaldir. Amel edildikçe kurtuluş olur.” Cenâb-ı Hak, bir hadîs-i kudsîde: “Benim hükmüm dışında bir şey bekleyen, belâlara sabırlı olmayan, kazâya rızâ göstermeyen, nîmetlere şükür yolunu tutmayan; benden başka Allah arasın”, buyuruyor.)
–Sâmiha AYVERDİ–
——————————————-
