(…Semîha Cemâl Hanım, asırların zor yetiştirdiği müstesnâ insandı.
Ona, tek kelimeyle rûh-ı mücerred dense revâ idi.
Bir kere çok güzeldi. Çok da zekî ve çok merhametli, bilhassa adâlet duygusu son derece inkişaf etmiş insandı. Amma, bütün bu üstün vasıflarını, şahsî heves ve menfaatleri için kullandığına kimse şâhid olmamıştı.
Bir eşini daha görmediğim hârikulâde güzel elleri vardı.
Vefâtından belki on beş sene sonra, kendisi ile Kız Muallim Mektebi’nde hocalık yaptığını öğrendiğim Tevfik Ararat Bey’e, kendisinin dayızâdem olduğunu söylediğim zaman, çok akıllı, terbiyeli ve kibar bir zat olan Tevfik Bey, sanki birdenbire karşısına eski bir imaj çıkmış gibi şaşırarak:
-“Elleri” diye âdetâ bağırmıştı.
Sonra da kendisini toplayarak, meziyet ve fazîletlerinden söz etmek sûretiyle yaptığı heyecanlı çıkışı düzeltmeğe çalıştı.
Semîha Hanım, Kız Muallim Mektebi’ndeki oldukça uzun süren hocalığı senelerinde, amcası Esad Sagay Bey de Maarif Vekîli bulunuyordu.
Amma, iki sene süren bu vekillik devresinde, kimse Esad Bey’in Semîha Hanım’ın amcası olduğunu bilmedi.
Bilemezdi. Zîra öğünmek gibi beşerî zaaflara kapalı olan bu genç kız için tefâhüre benzer her duygu, ayıplı ve haram işlerdendi.
Ne ki, vekîl olan bir amca ile iftihar etmemek de, bu tok gönül için bir şey miydi?
O, Hak katındaki yüce mevkîini de kimseye ifşâ etmemiş ve başındaki mânâ sultanlığı tâcını kimseye göstermeden bu dünyâ köprüsünü geçmiş olan, tasarruf sâhibi bir ehl-i aşk idi.)